Mavi Gece - Bölüm 16

403 19 1
                                    

Ilık suyun vücudumu ısıtmasının verdiği geçici huzurla biraz da olsa rahatlayarak duştan çıktım ve bornozumu giyerek odama gittim. Odama girdiğimde o sahne tekrar tekrar canlandı gözlerimin önünde. Gece'nin hastaneye gitmemek için çırpınışı, izi geçmeyecek yaralar bırakarak kazınmıştı hafızama. Bir insanın başka birinin sesinden duyduğu tek bir cümleyle nasıl bütün dünyasının başına yıkıldığına, çaresiz bir insanın ıslak gözler, yüksek ama bir o kadar da yetersiz çıkan bir sesle söylediği sözlerle nasıl yardım dilendiğine şahit olmuştum. Bunları yaşamak ne kadar zorsa, unutmak da bir o kadar zordu.

Dolaptan temiz kıyafetler alıp giydim ve çekmecemden tarağımı alarak saçlarımı taramaya başladım. Omzumdan dalgalar halinde dökülen, ıslak saçlarıma baktım. "Ve o siyah saçlarını kes yavaş yavaş" diyordu Cem Adrian. Herkes saçlarını keserse, daha iyi hissedeceğini ve üzüntülerinin, kalp kırıklıklarının, yaşadıklarının da saçlarıyla birlikte gideceğine inanıyordu. İşte tam da bu yüzden uzatıyordum saçlarımı. Madem yaşadıklarımız saçlarımızda gizli, o halde beni ben yapan şeylerden kurtulmak dünyadan kendimi silmek gibi bir eylem olurdu. Eğer yaşadıklarım, iyi ya da kötü, olmasaydı şu ana kadar Hayal diye biri var olmamış, bu hayatta hiçbir iz bırakmamış olurdu.

Yani diyeceğim o ki ; saçlarım ne kadar uzunsa, ben o kadar yaşadım.

Telefonumu kontrol etmek için elime aldığımda şarjının bitmiş olduğunu farkettim ve şarja taktım. Saçlarımı havluyla kuruladıktan sonra aşağıya inip annemlere uyuyacağımı söylemeden yorganın altına girdim ve uykunun biran önce beni ele geçirmesini umarak gözlerimi karanlığa teslim ettim.

***

Gözlerimi araladığımda hava henüz aydınlanmamıştı. Bir süre etrafı izledikten sonra yataktan kalktım ve şarjda takılı olan telefonumu alarak yatağa geri döndüm.

04.26

Ekrana baktığımda bilinmedik numaradan gelen bir mesaj olduğunu farkettim.

"Sen, yanan bir kağıtsın
Ben, sende yazılı küçük bir satır
Biz, küle dönüşen bir hikaye."

Bir süre bu üç satıra ve ilk kelimelere baktım, baktım ve baktım. Bu saatte telefonuma gelmiş bir mesajda yazılı şiirden çıkarılabilecek çok fazla anlam vardı fakat şu anda ne anlamak istiyordum anlatılanı ne de düşünmek istiyordum yaşanılanları. İstediğim tek şey kısa bir süreliğine de olsa her şeyi unutmak ve sadece uyumaktı. "Unutabilmek için hepsini, biraz uyu" diyordu şarkıda. Haklıydı, hem de çok.

Bu mesajı yazabilecek tek kişinin Gece olduğunu biliyordum fakat anlayamadığım şey telefonunun nasıl onda olabildiğiydi. Duruma açıklık getirmeyi sabaha bırakıp kendimi tekrar karanlığa teslim ettim.

***

Bu defa gözlerimi araladığımda hava çoktan aydınlanmış, güneş ışığı perdenin kenarlarından kendini belli ediyordu. Yatakta sırtüstü döndüm ve tavanı izlemeye başladım. Fakat bir gariplik vardı. Burası benim odam değildi. Perdeler, yatak, açık mavi duvarlar... Burası Gece'nin odasıydı. Yatakta doğruldum ve ayağa kalktım. Köşede küçük bir erkek çocuğu babasıyla birlikte rengarenk boyalarla resim çiziyordu. Diğer bir köşede, yine aynı çocuk, koltukta uyuyakalmıştı ve üşümemesi için üstünü örtüyordu babası. Bu iki sahnede de o küçük çocuğun yüzünde insanda ağlama isteği uyandıracak derece güzellikte bir gülümseme vardı, mutluluk ve huzuru temsilen.

Daha sonra bütün sahne değişti.

Açık mavi duvarlar, gecenin karanlık rengine büründü önce. Daha sonra Ay yerini aldı duvarda. Bir önceki sahnede babasıyla birlikte resim çizen çocuk artık genç denilecek yaşa gelmiş, bir köşede oturmuş kalbinin üstüne çizikler atıyordu. Rengarenk boya kalemlerinin yerini o keskin alet almıştı.Önceden mutluluğunu yüzündeki gülümsemesiyle dışa vuran bu çocuk, şimdi yaşadıklarını gözyaşlarıyla anlatıyordu dünyaya.

Dehşete uğramış bir şekilde olanları seyrederken kapı açıldı ve Gece içeri girdi. Koşarak ona sarıldım ve o kokuyu duymak istercesine derin bir nefes aldım. Fakat hiçbir koku alamamış, hatta Gece'ye doğru dürüst sarılamamıştım bile. Geriye çekilerek gözlerine baktım. O tanıdık mavi gözlerle karşılaşmaktı umudum fakat karşımda duran kahverengi gözler tüm yabancılığıyla bana bakıyordu. Şaşkın gözlerle karşımda duran insana bakarak benim bile zor duyduğum bir sesle "Gece" diyebildim sadece.

"Etrafına iyi bak Hayal."

Bu ses... Bu ses Gece'ye ait değildi. Bıraksalar sabaha kadar dinleyebileceğim o ses gitmiş, yerine bir saniye bile dinlemek istemediğim, beni rahatsız eden bir ses gelmişti.

"Sen Gece değilsin."

"Hayal, beni duymak, beni görmek, bana yardım etmek istiyorsan önce hissettiklerimi anlaman lazım. Beni anlaman için gözlerime, sesime, kokuma ihtiyacın yok. Yaşadıklarımı anlaman için kalbimdekileri, hafızamdakileri okuman lazım. Bunu gözlerinle değil, kalbinle yapmalısın. Ancak beni anlarsan bana yardım edebilirsin."

Yabancısı olduğum bu sesin söyledikleri harf harf etki etmişti adeta.

Etrafımdaki her şey, karşımdaki insan dahil, teker teker karanlığa gömülürken hayranı olduğum o ses gitmeden önce iki kelime söyleyerek büyük bir umut bıraktı kalbime.

"Seni seviyorum"

***

Uyandığımda odamdaydım. Yanaklarım ıslanmış, gözlerim acıyordu. Güneş yavaş yavaş odayı aydınlatmaya başlamıştı. Yatakta doğruldum ve boş gözlerle havada seçtiğim hayali bir noktaya bakmaya başladım. Rüyam hala etkisini gösteriyordu. Normalde gördüğüm rüyalara dair hiçbir şey hatırlamayan ben, şu an her bir detayını hatırlıyordum ve bu acı vericiydi.

Fakat öğrendiğim çok şey vardı.

Bir insan başka birinin sesinden duyduğu tek bir cümleyle nasıl mahvolabiliyorsa, yine başka bir insanın sesinden duyduğu iki kelimeyle dünyaya yeniden gelmiş kadar umutlu ve hayat dolu olabiliyordu.

İçimden, kalbimden gelerek ve gerçekten hissederek fısıldadım.

Ben de seni seviyorum



Mavi GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin