Mavi Gece - Bölüm 15

431 22 2
                                    

Gece'nin o halini düşündükçe içimde vazolar kırılıyor, eşyalar kapılara fırlatılıyordu. Küçük bir kız çocuğu elinden en sevdiği oyuncağı alınmışçasına ağlıyor, yaşlı bir adam pencerenin önünde kitabını okuyarak, alacağı o son nefesi bekliyordu. Bir kedi yemeğini alan o diğer kediye üzgün gözlerle bakıyor, bir kadın işsiz kalmamak için patronuna yalvarıyordu. Hepsi tek bir ortak noktada, çaresizlikte birleşiyordu. O küçük kız gözyaşlarını çaresizliğine akıtıyor, o yaşlı adam çaresiz haliyle sadece kitap okuyabiliyordu. Bu çaresizlik benim içimde tekrar canlanıyor ve müthiş bir korku salıyordu bedenime. Gece'nin iyi olamayacağı gibi korku dolu düşünceler ve benim hiçbir şey yapamamam gibi çaresiz bir hal çıkıyordu ortaya. Bu durum düşünme yetimi kullanmamı engelliyor, elimi ayağımı birbirine dolaştırıyor ve kalbimin korkuyla, yerinden çıkacak kadar hızlı çarpmasına sebep oluyordu.  İçimde kopan bu fırtınanın görünüşüme tek etkisi ise solgun bir ten ve dalıp giden gözler oluyordu. Dışarıdan bakıldığında insanların hasta olmalı diye düşünmelerine sebebiyet verecek bir görüntüm vardı fakat insanların bilmediği şey göründüğümden çok daha kötü durumda olduğumdu. Hastaydım, evet. Ama sıradan bir hastalık değildi bu. Kalbim hastaydı. Yaşadıklarım ve yaşadıklarımın duygularıma, düşüncelerime olan etkisi hasta ediyordu kalbimi. Her çarptığında canı acıyor, nefesi kesilecek gibi oluyor ama cezasını çekmeye devam etmek üzere tekrar canlanıyordu. Bu sefer daha şiddetli, daha beter bir acı oluşuyordu. Tam içimde, hiç geçmeyecekmiş gibi hissettiren büyük bir acı.

Kalbim acıyla sızlarken Gece'nin "Beni bırakma." Deyişi aklıma geliyor, gözlerim yine yaşlarla doluyordu.  Nihayetinde gözümden bir damla yaş süzüldüğünde Sarp bunu farkederek derin bir nefes aldı ve arabayı durdurdu. Gözlerimi açıp ona baktığımda kaşlarını çatmış, biraz daha sıkı sarılmıştı direksiyona. Öyle ki şu hali beni korkutuyor, birazdan kopacak fırtınaya karşı kendimi hazırlamamı sağlıyordu. Bana dönüp bir Şeyler Söylemek üzere ağzını açmıştı ki  tahmin edemediğim bir sebepten dolayı başını "Unut gitsin. " der gibi sallayarak önüne döndü ve tekrar yola koyulduk. Başka bir zaman olsa ne diyeceğini ve neden söylemekten vazgeçtiğini sorar, keçi inadım sayesinde öğrenirdim fakat öyle bir haldeydim ki neredeyse kendi nefes sesimden rahatsız olacaktım. Etrafımda hiçbir gürültü Olmasın, hayatıma sessizlik hakim olsun istiyordum. Kulaklarım uğulduyordu ve bu Yüzden bütün sesler sinir bozucu bir Gürültüden başka bir şey değildi benim için.

Evin önüne geldiğimizde Sarp'a kısaca teşekkür ettikten ve onun başıyla beni selamlayarak teşekkürümü kabul etmesinden sonra arabadan indim ve sakince eve doğru ilerledim. Annem kapıyı açıp ben içeri girene kadar Sarp arabayla kapının önünde beklemişti.

Eve girdiğimde babam televizyonda maç izliyor, annem üyesi olduğu kozmetik markasının bu ayki kataloğunu karıştırıyordu. Babam geldiğimi görünce televizyondan Gözlerini ayırmadan "Hoş geldin." dedikten sonra kendi kendine maç hakkında konuşmaya devam etti.

"Hayal, kataloğa bakmak ister misin ?"

Gerçekten şu haldeyken o kataloğa bakmak isteyebileceğimi düşünmesi bile annemin beni ne kadar az tanıdığını gösteriyordu.

Belki de ben değişiyordum.

Bu ihtimal üzerinde düşünmeyi şimdilik bir kenara bırakarak anneme cevap verdim.

"Hayır anne. İstediğim bir şey yok. "
"Sen bilirsin."
"Ben duş alıp uyuyacağım. "

Son söylediğimi ne annem ne de babam duymuş gibi gözükmüyordu. Belki de duymuşlardı fakat cevap vermek istemediklerinden duymamazlıktan gelmişlerdi. Ah, bunları neden bu kadar çok düşünüyordum ki ?

Odama gidip telefonumu ve cebimdeki Paraları yatağımın üstüne fırlattıktan sonra sıcak suyla buluşmaya can atarak koşar adım banyoya girdim. Ben kıyafetlerimi çıkarana kadar ısınması için suyu açtım ve bir süre aynada kendimi izledim. Gece'nin yanına gitmeden önceki görüntümden pek bir fark yoktu. Sadece yüzüm daha solgun bir hal almış, daha asık suratlı olmuştum. Gece beni bu halde gördükçe daha da kötü olacaktı. Eğer ona yardım etmek istiyorsam -ki buna mecburdum- önce kendime çekidüzen vermem gerekiyordu. Üstümdekileri çıkarıp sıcak suyun altına girdim ve hissettiğim ne varsa suyun onları da beraberinde götürmesi umuduyla öylece bekledim.  Sıcak suyun tenimi yaktığı bu zaman diliminde, arka planda bir şarkı çalıyordu. Umut, şimdi hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız diyordu bir adam.  İşte ben bu sözün içinde kayboluyor,  çıkış yolunu ararken daha da uzaklaşıyordum kurtuluştan. Gece, en az ismi kadar karanlıktı ve ben bu karanlığı renklerle aydınlatmaya çalışıyordum. Bildiğim bütün renkleri tüketiyordum bunun için ve onu ne kadar aydınlatıyorsam ben bir o kadar karanlığa gömülüyordum. İşte umut bu yüzden zordu. Bir başkası için kendimi feda edecek kadar iyi bir insan değildim henüz ve ne kadar zorlarsam zorlayayım asla o kadar iyi biri olamayacağımı da biliyordum. Ve işte umut, bu yüzden imkansızdı. 


Bölüm geç geldiği ve kısa olduğu için üzgünüm. Bazı sebeplerden dolayı yazması benim için sancılı bir bölümdü. Yeni bölümü yazabildiğim en kısa sürede yazmaya çalışacağım. Güzel yorumlarınız için teşekkürler ! 

Mavi GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin