Bölüm şarkısı: Shakira- Whenever, Wherever
Jackson'la uzun bir süre konuşup sohbet ettikten sonra onu eve bırakmış ve en sonunda evime sönmüştüm. Stajdan atıldığımı bir tek Jackson'a anlatmıştım -ya da anlatabilmiştim demek daha doğru olurdu- birkaç gündür Brooklyn'le düzgün bir konuşma fırsatı bulamamıştık.
Brooklyn ve Victoria'nın arası açılmasın diye Brooklyn'e stajdan neden atıldığım konusunda yalan söylemeyecektim, Brooklyn'in sevgili annesine tepki verip veremeyeceğini merak ediyordum. Cidden, tam bir anne kuzusu olarak yetiştirilmişti.
Üstümü değiştirerek yatağıma kendimi bıraktığımda her zaman olduğu gibi telefonumu elime aldım ve Instagram'da bildirimlere bakmaya başladım. Bazı hayranların yorumlarını okuyup gülümserken ergenlik çağlarımda benim de nasıl çılgın bir hayran olduğum aklıma geldi.
13-14 yaşlarındayken tam anlamıyla Justin Bieber hayranıydım ve onun Selena'yla olan her fotoğrafı beni deli ediyordu. Aramızda olan sayısızca engeli yok saymak ve onun yanında görülen her kıza küfür etmek günümün büyük bir bölümünü oluştururdu. Yeni çıkardığı kliplere bakarak 'O daha benim kim olduğumu bile bilmiyor.' diye düşünür ve duvara bakarak ağlardım. O zamanki aptal hallerim aklıma geldiğinde kendi kendime gülümsedim. Zor bir ergenlik geçirmiştim.
Düşüncelerimi bir kenara bırakıp gerçek dünyaya dönerken sıkıntılı bir şekilde iç çektim. Lonely Hearts Club'a uzun süredir gitmiyordum, notlarım çok parlak sayılmazdı, stajımdan yeni atılmıştım ve erkek arkadaşım sayılabilecek çocukla aramız belirsizdi.
Aklıma gelen fikirle hemen yataktan fırladım ve üzerime bir elbise geçirerek kendimi evden dışarı attım. 15 dakika sonra gelmek istediğim yere ulaştığımda saatten dolayı boş bulduğum ilk koltuğa kendimi bıraktım. Aynadan siyah gömleğiyle bana yaklaşan adamı görünce gülümsedim. "Nasıl bir saç istersiniz, efendim?" diye sorduğunda hızlı bir şekilde "Her şeyi sana bırakıyorum." dedim ve saçlarımın mahvolmaması için dua etmeye başladım.
2 saatten daha uzun bir süre sonra aynaya bakarken ortaya çıkan görüntüden memnun olduğum için mutluydum. Belki de boyatmayı düşüneceğim en son renklerden biriydi ama bana yakıştığını kabullenmiştim.
Kuaförden ayrılıp geç sayılabilecek bir saatte eve döndüğümde üstümü değiştirme gereği duymadan yatağa girdim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.
***
Okul kampüsünden içeri girdiğim anda Emma ile karşılaştım. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi bana bakarken vereceği tepkiden korkuyordum. Hızlı adımlarla yanıma gelip "Aman Tanrım! Aman Tanrım Chloe, seni dün gördüğümde esmerdin, benden habersiz mi boyattın?" dediğinde gülümsedim ve "Boyatacağımdan benim bile haberim yoktu. Beğendin mi?" diye sordum.
"Çok güzel olmuşsun, emin ol Brooklyn sana bayılacak." dedi ve göz kırptı.
Koluma girerek benimle birlikte yürürken beni ortak kantine doğru çekti. Bütün gözler üzerimizdeyken Brooklyn, Jack, Jackson ve George'un oturduğu masaya ilerlerken bakışlarımı hala beni fark etmeyen Brooklyn'in üzerinden ayırmıyordum. Brooklyn'in tam karşısına oturup neşeli bir şekilde "Günaydın!" dediğimde masadan kafasını kaldırarak gözlerini bana çevirdi. Yüzündeki gülümseme yavaşça yok olurken ağzındaki sakızı yutmaya çalışıyor gibiydi.
Yüz ifademi bozmadan ona bakmaya devam ettim. Masadaki herkesin dikkatlice beni izlediğini biliyordum ama bütün dikkatimi Brooklyn'e vermiştim. Bir şeyler söyleyecekmiş gibi ağzını aralasa da birkaç saniye sonra geri kapatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lonely hearts club || brooklyn beckham
FanfictionOnun sırtını duvara yaslamışken aramızdaki mesafeyi iyice kapatarak ten temasını arttırdım. Şaşkınlıkla "Chloe" dediğinde gülümsedim. Adımı onun sesinden duymak şu dünyadaki en güzel şeylerden biriydi. Gelen cesaretle gözlerimi dudaklarına kaydırdığ...