Neden korkuyorum, ne olmasını istiyorum? Bana neden yardımcı olmuyorsun yoksa oluyor musun? Sahiden hep yanımdasın değil mi? Peki ama neden, bana bir işaret mi göstermeye çalışıyorsun? Ama ben hep unutuyorum. Seni, işaretlerini her zaman unutuyorum. Fakat içimde hala senin kokunu taşıyan, gözlerini hatırlayan, konuşmanı dinleyen bir kısım var. Kalbim. Orası sana ait biliyor musun?..
__
Eylül 2015
Rüzgar kafasını camın kenarına yasladı. Onu bekliyordu, bir daha hiç gelmeyecek olan; bir daha hiç göremeyeceği aşkını... Onun yanında çarpan kalbini bir daha hissedemeyecekti. Bir daha kimse onun gibi uğraşmayacaktı Rüzgar'la.
Kendine kızıyordu, "neden bu kadar salağım" diye. Hem aşık hem de gururluydu. Aşıktı ama gururu aşkını yaşamasına asla izin vermiyordu. Kaç gün oldu gideli bilmiyordu. Şimdiden deli gibi özlemişti. Belki de artık güneşi olmayacaktı. Güneş ona bulutların arkasından hep bakacaktı ama Rüzgar artık onu göremeyecekti.
Ağlıyordu, hem de çok acınası bir şekilde ağlıyordu. Hem kendine ağlıyordu, kendi aptallığına, pişmanlığına hem de onu; Bora'yı çok sevdiği için, gittiği için ağlıyordu.
Bu kadar aşık olmak onun hak etmediği bir olaydı, Rüzgar bu acıyı atlatamazdı. Karanlıktaydı, kocaman bir kuyunun içinde. Kurtaranı yoktu elbette çünkü kendi düşmüştü kuyunun içine ve şimdi ise kendisi çıkması gerekiyordu. Işık yoktu etrafında, karanlığında ki cenneti yoktu çevresinde. Bu onun için cehennemdi.
Bora'yı neden bu kadar çok sevdiğini sorguladı sonradan. Ne ara ona bu kadar bağlandığını çözemedi. Ne boku vardı da ona karşı bu kadar yoğun hisler besledi ki ve bu hisleri içinde beslediği yetmezmiş gibi bu hislerinin sahibini her zaman hor gördü, aşağıladı, onu yere göğe sığdıramadı. Ondan ona aşık olduğu için nefret etti. Ona olan hislerini bastırmak için kötülüğü kullandı ama işe yaramadı. Aksine Bora onun daha fazla kalbine yerleşmeye başladı ve artık kolayca söküp atamazdı.
2 Gün Önce...
"Tuğçe hoş geldin" dedi Bora, masanın kenarındaki dikilen genç kıza. Ardından ayağa kalkarak selam vermeye çalıştı ama Tuğçe kendini çekerek, Bora'nın karşısındaki sandalyeye oturdu.
"Hoş buldum" gayet soğuk bir ses tonuyla karşısındaki kumral renk tonlarındaki saçları dağınık olan, üstündeki salaş tşhirt ve bacaklarına tam oturan kot pantolonlu gence.
"Ee neler yaptın görüşmeyeli, çok güzel olmuşsun bu arada." Bora çapkın hareketleriyle genç kızın gönlünü almaya çalışıyordu.
Tuğçe salık bıraktığı açık kestane saçlarını sağ omzunda toplayıp teşekkür etti.
Rüzgar Tuğçe'nin geldiğini görmüştü ama bir müşterisinin siparişleri yüzünden mutfağa gitmişti. Neyse ki işi hemen bitmişti. Ve olay yerine doğru usul usul yaklaşarak iki gencin karşılıklı konuşmalarını dinlemeye çalıştı.
"Beni neden çağırdın Bora" diye sordu, hafif sıkılgan bir ses tonuyla Tuğçe.
"Konuşmak için ve birlikte kahvaltı yaparız diye düşündüm."
"Ya Allah aşkına Bora, sence konuşacak bir şey kaldı mı?"
Rüzgar ikilinin konuşmalarına kendini fazla kaptırdığı için yanında ki müşteri ona doğru bağırınca hafifçe bir sıçradı. İçinden müşteriye küfürler yağdırarak arkasını döndü ve
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ CENNET
Teen FictionSen zamansızdın sevgilim, zamansız acıların kurbanı. Sen kaderin kara kaplı defterinde ilk sayfaydın, ilk yaralı. Sen hayata göğüs gerecek kadar büyük, fakat küçük bir çocuk kadarda kırılgandın. Sen kimsenin sahip olamayacağı kadar eşsiz ama...