"Senin ne işin var lan burada!" diyerek üstüne atılmak için hızlıca yürüdü Sinan ve tam Bora'nın yakasına yapışacaktı ki Kaan önüne geçti.
"Ne yapıyorsun!?" dedi Kaan, Sinan'a ters ters bakarken.
"Bilmiyorum, sadece şu önümde duran şerefsize kafa atmak istiyorum!"
Bora güldü Sinan'ın bu sözleri karşısında, ne diyebilirdi ki hiçbir şeyi bilmiyordu, bilmiyorlardı. Sadece gözlerinin gördüklerine inanıyorlardı fakat görmedikleri çok şey vardı.
"Ne gülüyorsun lan!" dediğinde Kaan'ın elinden kurtulmuş ve gidip Bora'nın yakasına yapışmıştı.
Bora ise hala gülüyordu, ayaktaydı ve karşısındakinin gözlerinin içene bakarak daha fazla gülmeye başladı.
"Gülmeyi seviyorsun ha?" dedi Sinan, "Onun arkasından da güldün mü, aldatıldığı için alay konusu yaptın mı onu, seni nasıl sevdiğini gördüğünde de güldün mü içinden, amına koyayım?" diyerek de ekledi.
Ardından sinirle kafasını, Bora'nın burnuna geçirdi. O an her şey yavaşlamıştı, korkmuş ve şaşkın bakışı; Sinan'ın sinirli hali, Bora'nın koltuğa düşüş anı ve burnundan akan kan damlaları...
Her şey yavaş yavaş ilerliyordu, Kaan'ın Sinan'ın yanına gitmesi ve kafasını kendine doğru çevirmesi, ona "Neden böyle yapıyorsun, neden sinirlerine hakim olamıyorsun!?" diye öfkelenmesi, Bora'nın ise burnundan akan kanların ağzına kadar akması ve hala ağlanacak haline gülmesi...
Zaman normale dönmüştü sanki bir anda, her şey kendi hızına ulaşmıştı. Peki ya kırıklıklar onlar normale dönebilir miydi, bir anda? Onların acısı diner miydi, unutulur muydu hemen?
Bora burnunu elinin tersiyle sildi ve ardından ciddileşmişti.
"İkinizde oturun!" dedi Bora, Kaan'ın Sinan'a hesap sorduğu sırada. Arkalarından onlara seslenen Bora'nın sesinden sonra aralarındaki gerginliği bitirip, dönmüşlerdi burnu hala kanayan genç adama.
Bora'nın onlara emir verircesine seslenmesi Sinan'ın daha çok gerilmesine neden oldu ve yeniden Bora'nın üzerine atlayacak oldu fakat bu sefer Bora aniden ayağa kalkıp iki elini de kendi ellerinde sabitleyip bir ittirişiyle oturtuverdi. Kaan ise endişeli bir ifadeyle Bora'nın yanından geçip sevgilisinin yanına oturdu.
"Sakin olun ve beni iyi dinleyin!" dedi ardından nefes aldı.
"Ben Rüzgar'ı hiçbir zaman aldatmadım, zaten istesem de öyle bir boku ona yapamam. Ben onu çok seviyorum siz nasıl seviyorsanız birbirinizi en az bende o kadar seviyorum Rüzgar'ı. Ya siz şahittiniz ben onu ne zaman üzdüm? Evet ufak tefek tartışmalar oluyordu aramızda ki sizde bunu iyi bilirsiniz her ilişkide olabilecek küçük kafaya takılmayacak mevzulardı. Ben buradan önce Amerika'daydım ve daha önce orada bir sürü sevgilim oldu ama sadece sevgilimdi işte, hiçbiri bugüne kadar kalbime girmeyi başaramamıştı fakat Rüzgar bu engeli kırdı ve şimdi kalbim onun ama o yanımda değil, söyleyin bana kalbi olmayan bir insan nasıl yaşar, ha?"
"Peki neden amına koyayım, neden bu haldesiniz?" dedi Sinan dayanamayarak.
"Her şeyi anlatacağım, yemin ederim tüm doğrularıyla fakat sizde bana Rüzgar'ın nerede olduğunu söyleyeceksiniz!"
Kaan daha sonra Sinan'ın yüzüne baktı, Sinan'da onun yüzüne ve birbirlerine gözleriyle bir şeyler anlattıktan sonra ikisi de Bora'ya döndü ve başlarını salladılar "Tamam" dercesine.
***
"Yani her şeyi o beynini siktiğim Duru ayarladı ha?" dedi Sinan sinirli bir halde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ CENNET
Teen FictionSen zamansızdın sevgilim, zamansız acıların kurbanı. Sen kaderin kara kaplı defterinde ilk sayfaydın, ilk yaralı. Sen hayata göğüs gerecek kadar büyük, fakat küçük bir çocuk kadarda kırılgandın. Sen kimsenin sahip olamayacağı kadar eşsiz ama...