"Elini tutmak ne bileyim, bana çok iyi geliyor, gözlerindeki ateşe ama bir o kadarda merhametle bakan elalarına bakmak, dudaklarına öpücük kondurmak titreyerek... Rüzgar gerçekten ben ilk defa böyle oldum, ilk defa sadece sende bu kadar heyecanlandım. Rüzgar ben sende tutuklu kaldım..." dedi Bora masaya oturduklarında karşısındaki adamın gözlerine bakarak ve içinde kaybolarak.
"Sadece sen mi? Bora sadece sen bende tutuklu kalmadın, ben senin esirin oldum ayrılamıyorum. Parçalar o kadar bütünleşiyor ki seninle, yapbozun parçalarını bir daha bozamıyorum. Neden bu kadar hayatıma yön verdin? Neden bu kadar bir zincire dolayıp peşinden sürükledin?" dedi Rüzgar, gözleri kıpkırmızı olmuş, karşısındaki adama tüm içtenliğiyle bakarken.
"Ben sadece seni istedim Rüzgar! Sadece seni ve o tertemiz yüreğini."
"Bora korkuyorum, çok korkuyorum her şeyden. Senden, benden, sevgimizden, çevremizden."
"Korkma! Korkarsan eğer sen ve ben olamayız, yok oluruz Rüzgar."
"Bilmiyorum Bora ben sanırım değişmekten korkuyorum, çünkü ben hiçbir zaman böyle şımartılmadım, ben hiçbir zaman böyle rahat olmadım; senin yanında olduğum kadar. Ben bütün bunları kaldırabileceğimi sanmıyorum. Çünkü kendimi sana bu kadar çok teslim edersem, bir daha kendimi bulamam Bora." dedi Rüzgar ve kafasını masada duran beyaz porselen tabağa indirdi, çünkü Bora'nın gözlerine bakıp söylediklerinden pişman olmak istemedi.
Bora ise yerinden kalktı, aniden ve birazda sinirlenerek. Ardından Rüzgar'ın, o büyük aşkının yanına gitti. Sandalyede oturan gençle aynı hizaya gelebilmek için çömeldi ve Rüzgar'ın çenesinden tutarak başını kaldırmasını sağladı. Şimdi iki çift göz birbirindeydi, kaçamazlardı, ayrılamazlardı...
"Rüzgar inan bana korktuğun hiç bir şey gerçekleşmeyecek. Düşünsene birbirimize aşığız ne olabilir ki? Asıl inan bana biz birbirimize teslim olmazsak sen ya da ben olamayız. Hani az önce kendi ağzınla dedin ya beraber bütünleşip, yapbozun parçalarını bozamıyorum diye. Evet çok haklıydın, çünkü biz ayrılmaz bir iple bağlıyız, görülmeyen. Şimdi o ipi koparma zamanı değil Rüzgar'ım, aksine daha da yakınlaşıp kopmasına hiç bir zaman izin vermemeliyiz." Dedi Bora ve Rüzgar'ın ağzını konuşmasın diye eliyle de hafifçe kapattı.
"Rüzgar sadece benim, bu dünyadaki bütün insanların arasından sadece benim sevgilim olur musun?" dedi Bora, Rüzgar'ın ellerini tutarak.
Rüzgar bir süre sessiz kaldı ne diyeceğini bilemedi ama sonra,
"Bora kafam çok karışık ben bir dışarı çıkıp hava alsam olur mu?" diye sordu yerinden kalkarak.
Bora ise yerden dizlerini çekip, Rüzgar'ın kalktığı sandalyeye oturdu ve "tamam" diyebildi sadece ve ardından kafasını koluna yasladı. Rüzgar kötü olmuştu gerçekten ne yapacağını bilmiyordu üzülmesi mi, gerekliydi yoksa sevinmesi mi? Her şey onun için çok ani oldu ve şimdi kafası allak bullaktı.
Bora yıkılmıştı Rüzgar'ın bu davranışından sonra, neden böyle yaptığına anlam verememişti. Onu çok seviyordu ve Rüzgar'ın ona böyle davranması, Bora'yı sinir ediyordu. Lanet olsun neden bu kadar kararsızdı.
Rüzgar banyoya girdi, ardından gözleri ve yanakları kızardığı için soğuk suyla yıkadı yüzünü ve kıyafetlerini banyoda çıkardığı için sweatshirt ünün cebinde kalan sigara paketini alıp banyodan, ana odaya geçti. Odaya girdiğinse ise Bora'yı görememişti. Daha az önce masada oturan genç bir anda yok olmuştu. Rüzgar şaşırmıştı ve gittiğini düşünmüştü, onu burada böyle yalnız bırakıp gideceğini. Ama aklına bavuluna bakmak geldi ve onu gardırobun yanında görünce derin bir oh çekip rahatladı. Gitmemişti veya o öyle zannediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ CENNET
Teen FictionSen zamansızdın sevgilim, zamansız acıların kurbanı. Sen kaderin kara kaplı defterinde ilk sayfaydın, ilk yaralı. Sen hayata göğüs gerecek kadar büyük, fakat küçük bir çocuk kadarda kırılgandın. Sen kimsenin sahip olamayacağı kadar eşsiz ama...