"Ne var lan, yine ne istiyorsun benden, gidiyorum işte!" Bora kendinden bezmiş bir halde karşısında Rüzgar'ı görünce haykırmıştı.
"Gitme Bora." Rüzgar zorlansa da söyleyebilmişti o anki cesaretiyle.
Bora'da şaşırdığı bariz gözlerle Rüzgar'a bakakaldı ve kendini toparlayıp,
"Ne demek gitme ya, oyun mu oynuyorsun benimle Rüzgar?" Biraz sert çıkışmıştı ama haklıydı...
"Ya tamam hepsi benim hatam, salaklık ettim işte." Rüzgar ondan beklenmeyen bir cevap vermişti ve bu Bora'nın da dikkatinden kaçmamıştı.
"İyide neden, neden gitmememi istiyorsun?"
"Hata yaptığımı anladım. Ve benim yüzümden gitmeni kendime yakıştıramadım."
O an bunları demişti Rüzgar. Ama içi, kalbi şunları söylüyordu.
"Kıskandım oğlum seni anlasana, seni çok kıskandım; herkesten Tuğçe'ye yakınlaşmandan, Sinan'la muhabbet edişinden, Kaan'la üniversite hakkında konuşmandan ve belki de seni kendimden bile kıskandım. Sana kimse el sürmesin istedim, sana kimseler dokunmasın zarar vermesin istedim ama fark ettim de sana en çok zararı ben verdim."
Bora anlayamıyordu tamam hatasını anlamıştı ama daha iki gün öncesine kadar ondan nefret eden adam şimdi gelmiş gitmemesi için ona neredeyse yalvarıyordu.
Ardından Rüzgar devam etti.
"Özür dilerim Bora, bugüne kadar yaptığım her şey için, sana hiçbir zaman hak etmediğin olaylar yaşattığım için."
Bora Rüzgar'ın rol yapmadığını anladı. Ondan o kadar güveni eksilmişti ki şimdi ise Rüzgar'ın davranışlarının gerçekliğini sorguluyordu.
~~ SAYIN YOLCULARIMIZ TÜRK HAVA YOLLARININ TK 52 SEFER SAYILI AMERİKA-BOSTON UÇAĞI KALKIŞ İÇİN HAZIRDIR. ~~
Hava limanındaki anons sesini duyunca Bora Rüzgar'ın gözlerinin içinden gözlerini ayırdı ve kabine doğru dönmeye yeltendi. Ama Rüzgar ani bir hareketle kolundan tutup kendine doğru çekti. O kadar sert çekmişti ki birbirlerine yapışmışlardı, ikisinin arasında neredeyse hiç mesafe kalmamıştı. İkisinin de dudaklarının arasında üç parmak bile fark yoktu. Bir süre bu halde kaldılar ama çevrelerindeki görevlilerin hafif öksürük seslerinden dolayı kendilerine gelmişlerdi. Ama Rüzgar için tarif edilemez bir duyguydu. Sevdiği adamın kollarındaydı onunla beş saniyelik kısa bir yakınlaşma bile ona neredeyse bir ömür gelmişti sanki. Hele ki Bora'nın kokusu o egzotik odunsu ama daha çok baharata kayan o seksi kokuyu duyunca kaybolmak istedi Bora'nın pürüzsüz boynunun içinde.
"Gitme Bora, ne olursun gitme beni bırakma! Sen gidersen olmaz, yaşayamam. Belki seni hiç görmeseydim, hiç tanımasaydım; rahatça yaşayabilirdim ama artık bunu yapamam" dedi Rüzgar içinden; ağzını hiç oynatmadan kalbiyle konuştu, Bora'nın gözlerinin içine bakarak.
Ardından Bora devreye girmişti,
"Peki kalsam ne değişecek ki? Sence de huylu huyundan vazgeçer mi? Bora hala güvenemiyordu Rüzgar'a.
"Söz veriyorum, sen istemediğin sürece sana selam bile vermeyeceğim. Sen yeter ki kal."
Bora kısa bir anda olsa düşündü taşındı, tamda düşünürken,
"Hatırlıyor musun bana ilk arkadaşım dediğin günü?" dedi Rüzgar gözleri parlarken.
"Evet, hatırlıyorum." dedi Bora arkasından hangi cümlenin geleceğinin merakına düşerken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ CENNET
Novela JuvenilSen zamansızdın sevgilim, zamansız acıların kurbanı. Sen kaderin kara kaplı defterinde ilk sayfaydın, ilk yaralı. Sen hayata göğüs gerecek kadar büyük, fakat küçük bir çocuk kadarda kırılgandın. Sen kimsenin sahip olamayacağı kadar eşsiz ama...