Herkese merhabalar. Sizi mutlu başlayıp duygulu bir sonla başbaşa bırakıyorum. Şahsen, şuan durgunlaşmış bir şekildeyim. Bilemiyorum yazarken ağladım. Ama belkide o kadar abartılı değildir. Umarım beğenirsiniz :)) bu arada lütfen şarkıyı açmanızı istediğim yerde açın.
Herkeslere iyi okumalar :)))
MFÖ - Bu Sabah Yağmur Var İstanbul'da
Figen'den
Sabah beşte başlayan konferans sekizde son buluyordu.
"Sanırım demek istediğim anlaşıldı. Programa ulaşamıyorsanız e-mailime ulaşırsınız. Ben size oradan atarım. Dersimiz ve konferansımız bitmiştir." Gülümseyerek söylediğim sözlerle sınıf yavaşça dağıldı. Arkada elini çenesine dayayıp bakan Yıldırım'a bende baktım."Yavrumcum çıkacak mısın?" Yıldırım'ın eli yanağından sıyırılınca kafasını şiddetle sıraya çarptırdı. "Yavrucum mu?" Çantamı ve kitaplarımı alırken güldüm. "Dalga geçiyorum Yıldırım." Gülümsememin üzerine, oda kafasını sol omzuna yatırıp gülümsedi.
"Ciddisin diye korkmadım değil." Tekrar güldüm. "Neden korkuyorsun ki. Hepiniz benim çocuklarım sayılırsınız."
"Öyle mi Figen Teyze?" dedi çok amaçlı salonun merdivenlerinden havalı bir şekilde inerken. Teyze lafına gücensemde belli etmedim. "Biraz öyle Yıldırım abi!" dedim projeksiyonu kapatırken. Gülen suratı düşünce sağ kolunun altına sıkıştırdığı kitaplarını doğrulttu.
"Öğretmenim, bazen bazı şeyleri, fazla ukalaca bildiğinizi düşünüyorum." Yanıma gelince birlikte salondan çıkarak, üniversite çıkışına ilerlemeye başladık. "Öyle mi Berkecan? Karnenden notlarını düşünüyorum, velini çağır görüşeceğim. Ayrıca anlatım bozukluğu istemiyorum." İkimizde güldük.
"Birer bardak kahve mi içsek?" dedi ilan panosunun önünden geçerken oraya göz gezdirip. Dudak büzüp omuz silktim. "Kahve bende uykusuzluk yapıyor..." Yüzü düşünce cümlemi hızla tamamladım. "... ama sahilde birer bardak çay içebiliriz."
Yandan bir gülüş attı. "Beni reddedemeyeceğinizi biliyordum." Boşta olan elimi göğsüme koydum. "Ah, bayım! Ukala olduğunuz kadar zekisinizde." Tekrar güldük.
Yıldırım gerçekten de çok iyi bir insan ve dosttu. Henüz dört gündür tanısamda çabucak ısınmıştım.
Ünirversitenin çıkışına kadar insanların bazıları bize bakıp fısıldaşıyorlardı. Öğrencimle böyle görünmem etik olarak uygun değildi. Ama bugün istisnalara yer verdiğim bir gün olabilirdi. Çünkü içimden bir ses bugünün pek parlak geçemeyeceğini söylüyordu.
"Arabam park alanında." Ama bu kadar istisna fazla! "Şey Yıldırım yanlış anlama lütfen. Ama; bunun etik olduğunu düşünmüyorum. Ne olur yanlış anlama. Şey yapsak biz, ay yani benle sen, ayrı ayrı gitsek. Ben zaten eve kitaplarımı bırakacaktım..." Karşısında kıvranırken, tatlı tatlı gülümseyerek bana baktı.
"Dert etme. Duruş kafeyi biliyor musun?" Gözümü sağ üste kaldırdım. "Sanırım evet."
"Süper, dokuz buçukta buluşalım mı?" Gülümseyerek kafamı salladım. Yıldırım'a baktıkça nedensizce sürekli gülümseyesim geliyordu. Yada düşündükçe. Mesela düşersemde gülerim ben. Neyse Allah o durumlara düşürmesin.
"Daldın gene." dedi surat ifademi göstererek kahkaha atarken. Kafamı dikleştirdim. "Siz işinize bakın Yıldırım Bey. Kafeye geç kalmayın lütfen." Bilmişçe kafamı döndürdüm.
Otobüs durağına son anda yetişip otobüse bindim. Ben bir öğretmendim ve maaşım taksileri zorlardı. Hele her genç kız gibi 'Ben ayaklarımın üzerinde durabilirim baba!' tribim olduğu için paramı idareli kullanmalıydım. İşin garip yanıysa ben hâlâ ailemle yaşıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hodbin Derler (TAMAMLANDI)
Humor"Hayat bitmeden gülmek lazım, hodbin." Yataktan kalktığını hissettim. "Dikkat et. Gülme limitini dolduruyorsun ve bunları acı çekerek ödeyeceksin." "Uyumak enerjimizi doldurduğu gibi limitlerimizi boşaltıyordur belki. Uyu ve gör." Karşımdaki koltuğa...