"Sahte bu belge... Değil mi?" İşaret parmağı ile iki defa mühür kısmına vurdu. "Tamamen gerçek."
"B-bu nasıl oluyor?" Kafamı şaşkınca ona doğru kaldırdığımda tüm alanı güçlü bir müzik sesi kapladı. Figen ile Yıldırım ilk dansa başlarken Kays sesini duyurabilmek için kolumdan çekerek beni oradan uzaklaştırdı.
Uzun sayılabilecek yolu bin bir düşünce eşliğinde tamamlayıp bir gölet kenarına geldik. Çimenliğe oturduğunda bir süre ona ve nüfus cüzdanına baktım. Sonunda bende onun yanına oturdum.
Çimenlerden bir ot koparıp oynamaya başladı. "Kontrol etmeden her yere imza atmamalısın."
"Ben zaten hiçbir yere imza at..." Gözlerim yavaşça kapanırken alt dişlerim üst dudağımı dişledi. Hafızamda canlanan kurye görüntüsünde saliselik zamanda bana bakan gri-yeşil gözleri fark ettim."Figen'in ayakkabıları." Kafasını onaylarcasına salladığında başımı iki elimin arasına aldım.
"N'için yaptın? Mutlu görünüyordun. Beni aramadın sormadın, iş edinmişsin, herkes sana bayılıyor, genç kızlar peşinde..."
"Sen hastaneye kaldırıldıktan sonra iki ayımı ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde geçirdim Balım."
"Ne?!" Sesim istemsizce çığlıkvari çıkmıştı. Bana şaşkınca baktı. "Sana olanlardan sonra elimi kolumu sallayarak yaşayacağımı nasıl düşünebilirsin?"
"Ben... Yani gayet iyi görünüyorsun." Kays hafifçe bana doğru eğildi. "Görünüşüme bakma o halde, gözlerime bak. Sende iyi görünüyorsun ama; gözlerine baktığımda çektiğin acıları görebiliyorum."
Onun gözlerine bakmaya cesaret edemeden kafamı dizlerime yasladım. "Gülistan Anne sen uyandıktan sonraki bir aylık süreçte yanımda oldu. Hastanede hasta bakıcıydı. Ona bir şey anlatmadım. İlk yemeğimi o yedirdi. İlk konuşmamı ona yaptım. Kendimi Mecnun diye tanıttım. Çünkü artık Kays değildim." Hafifçe güler gibi oldu. "Mecnun aşkından çöllere düşmüşse bende akıl hastanesine düşmüştüm. Zaten o acılardan sonra geriye Kays mı kalırdı?" Bir süre durup nefes aldı.
"Gülistan Anne, bana yıllarca hiç tatmadığım anne duygusunu tattırdı. Bundan güç buldum Balım. İyileştiğimde beni hastaneden çıkarıp evine aldı. Asıl bu süreç çok zorluydu. Defalarca planlar yaptım. Bana dönmen için, defalarca, gecelerce uykusuz kaldım. Her seferinde ağlayarak kapattım defterleri. Hastaneden çıkalı üç hafta geçmişti. Sonunda Gülistan Anne'min zoruyla dışarı çıktım. Şu altı ay boyunca yaptığım iki illegal işten birisini o zaman yaptım. Yolda gördüğüm Peyzaj Mimarlığı ilanı aklımda birkaç devre yaktı. Yapmam gereken hayatımı düzene sokmaktı. Bu şekilde beni kabul ederdin. İrtibatta olduğum kişilerden sahte bir diploma çıkarttım. İşe başvurduktan iki gün sonra kabul edildiğim bildirildi."
Kafasını hızlıca bana çevirdi. "Diploma almak için okuyorum. İki buçuk sene sonra gerçekten diplomam olacak. Merak etme."
"Kays..." dedim ağlamaklı bir sesle. "Sonra, çok değiştim Balım. Eskisi kadar bencil değilim. Evet, hâla kendimi ve çıkarlarımı çok düşünüyorum ama seninle çikolatamı paylaşabilirim."
"Kays..." dedim bir kez daha. Bu sefer gözümden bir damla yaş düşmüştü. "İkinci illegal işimse seninle evlenebilmek için kimlik bilgilerini almak oldu. Başka hiç kötü bir şey yapmadım. İnan bana..."
Onun gözünden de bir damla yaş akarken tamamen bana doğru döndü. "Beni hiç mi özlemedin?"
"Özlemek mi? Kays, sana olan hasretim için yeni bir kelime bulmalılar. Ama beni anlamıyorsun. Annemler..."
Kays'ın gözünden bir iki damla daha yaş düşünce başını eğdi. Sesi çok düz bir tonda çıktı. "Yaptığım aptallıktı, farkındayım. Merak etme, eğer istersen şu an imam nikâhını bozarım. Sonrada gizlice boşanırız. Sadece... Bunu ister misin?" Kafasını tekrar kaldırdığında kızarmış gözlerinden bakışlarımı kaçırdım.
"İstemem..." diye fısıldadım. Çocuksu bir heyecanla yaklaştı. Ellerimi tutarken ağlayan gözlerine tezat dudakları iki yana kalktı. "Her şeyi düzeltebiliriz. Annenlerle anlaşırım önce. Kimse evli olduğumuzu bilmek zorunda değil. Biz bilelim, yetmez mi? Zamanı gelincede nikâh tazelemiş oluruz."
"Bunu yapabilir miyiz?"
"Balım..." dedi yakınır bir ifadeyle. "Şu zamandan sonra senin benden isteyipte benim yapmayacağım bir şey yok. Anlasana... Sen ne istiyorsun?"
Göz yaşlarım süzülürken konuşmaya çalıştım. "Sadece..." Bir hıçkırık dudaklarımdan firar ederken hızlıca dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sadece seni çok özledim..."
Hızla Kays'ın omuzlarına atılıp yüzümü boynu ile köprücük kemiğine bastırdım. Sarsılan omuzlarımız birbirine çarparken elleri sıkıca vücudumu kavradı. "Özlem az kalıyor Balım... Ölüyorum sandım."
Bütün yaralarımın kapandığını tüm acılarımın dindiğini hissettim. Kollarımı daha çok sıktığımda Kays hâla buradaydı. Yanımdaydı... Kokusu akciğerlerimi yakıyordu. Sarhoş edici, büyüleyici kokusu...
"Sana dair her şeyi o kadar çok özledim ki... Şu altı ayı nasıl kapatırız onu düşünüyorum. Sen yokken yıllarca sarılı kalsak yetmez diyordum. Şimdi bi bu kadarlık sarılma için altı ay daha harcayacağımı biliyorum."
Hafifçe geri çekildiğinde onun kızarık gözlerine buğulanmış gözlerimle baktım. Eliyle hafifçe çenemin ucundaki göz yaşını sildi. "Ama sen yine de gitme olur mu? Kalınca da sarılabiliriz, yakından daha da güzel sevebiliriz."
Bir süre ne diyemeyeceğimi bilemesemde sonunda dudaklarımı araladım. "Alimallah severiz." Kays ilk başta duraksadı. Sonra kahkaha atmaya başladığında yaptığım davarlığın farkına vardım. "Yani eyvallah yaparız. Hani 'Evelallah hallederiz yeğen, sıkıntı yapma.' tarzında." Kafamı utançla öne eğdim. "İyice batıyorum değil mi?"
Çenemden kafamı geri kaldırıp çenemin ucuna bir buse kondurdu. "Seni seviyorum desen, bunu hiçbi' söze değişmem."
"Sana aşığım." Hafifçe gözlerini kapatıp sırıttı. "Bi' kerecik daha söylesene."
"Sana aşığım." dedim sırıtırken. "Bu cümleye değişirim işte. Mini minnacıktan bir kere daha desene."
"Sana hastayım." Gülerek oturduğu yerden kalkarken elini uzattı."Seni seviyorum tavsiye edilen söyleniş tarzı ama sen sana aşığım diyerek mutluluğumun üstünü bana bırakabilirsin."
Onun elini tutup yerimden kalktım. Kolunu omzuma doladığında kafamı göğsüne yasladım. Elimdeki nüfus cüzdanını aralayıp vesikalık fotoğrafıma baktım. "Bula bula bunu mu buldun? Allah kahretmesin."
Kays ciddi bir havaya büründü. "Hakikaten, fotoğrafı görünce evlenmekten vazgeçecektim." Evlilik cüzdanını sertçe karnına geçirdiğimde kısa bir kahkaha attı. Aklıma gelen son düzgün konuşmamızla kafamı hafifçe ona doğru kaldırdım.
"Kays, şimdi biz mutlu sonun mutlu kahramanları mıyız?"
Bir süre düşündü. "Şöyle ki her mutluluk mutsuz sona atılan yeni bir adımdır. Neden biliyor musun? Çünkü son demek, mutsuzluk demektir. Sevincin son bulduysa, üzülmeye başlarsın. Bir acı son bulur yeni acı başlar. Bizim sonumuzda mutsuz olacaktı ama oraya varana kadar gülümseyebiliriz." Nefes aldı. "Mutlu olamam, mutlu olamazsın. Şu saatten sonra ancak mutlu oluruz."
Onun ince düşüncesine gülümsemeden edemedim. Islak çimenler sandaletimden tenime değerken yürümeye devam ettik.
Mutsuz sonumuza mutlu adımlarla ilerlemeye devam ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hodbin Derler (TAMAMLANDI)
Humor"Hayat bitmeden gülmek lazım, hodbin." Yataktan kalktığını hissettim. "Dikkat et. Gülme limitini dolduruyorsun ve bunları acı çekerek ödeyeceksin." "Uyumak enerjimizi doldurduğu gibi limitlerimizi boşaltıyordur belki. Uyu ve gör." Karşımdaki koltuğa...