Artık kalbim şok geçirip durmaktan bıkmıştı ve istifa dilekçesini yazmaya başlamıştı.
"Nasıl kurtardı? Babam kurtarmamış mıydı?"
"Vampir anneni ısırırken Ryan vampiri paçalayıp yok etti ve böylece annen henüz ölmeden baban onu yaşam vadisine götürebildi. Ryan olmasaydı vampir, anneni çoktan öldürmüş olurdu"
Anlamıyordum. Onlar kötü diyordu ama Ryan'ın annemi kurtardığını söylüyordu.
"O yıllardır seni koruyor. Ryan kötü olmak istemiyor ve bize bunu ispat etmeye çalışıyor"
Anlamaya çalışıp anlamayarak ona baktım ve oldukça yorgun olduğumu hissettim. Sorularım bitmeyecek gibi görünüyordu ama her sorum karşısında yorgun ve şaşkın düşmekten bıkmıştım. Ciddi anlamda dinlenmeye ve zihnimi toparlamaya ihtiyacım vardı. Yatağın üzerine çöküp Melike'nin anlattıklarını düşündüm. Bir kez daha 'kurtadamlar kötü ama Ryan kötü olmak istemiyor' diye düşündüm. Bu şey gibiydi...İzlediğim bir filmi hatırlattı bana.
Vampir bir çocuk vardı, insan kıza aşık oluyordu. Ona olan aşkı kana olan susuzluğuna karşı koymasını sağlıyordu, vampir olmak istemiyordu falan. Bu çocuk da öyle miydi? Karanlık Yaratıklar ve kendi ırkım hakkında çok bir şey bilmiyordum ama şu an hepsini öğrenmek de istemiyordum. İyice karıştırıp kalbimi yoracağımdan emindim. Sakin olmaya çalışıp bu konuyu düşünmemeye karar verdim.
Melike yanıma oturup belimi okşadı.
"Biraz dinlen Selen. Daha sonra gelip konuşuruz. Hem okulun da başyacak. Zamanla herşeyi daha iyi kavrayacaksın"
Bir tür senaryo yazılmıştı ve bende rolümü ezberlemeye çalışıyordum. Başımı salladım ve Melike bir kez daha bana sarıldı. Ona karşılık vermedim. Melike bunu fark etmişti ve benden ayrıldığında yüzünde pek de mutlu bir ifade yoktu.
"Burası senin odan artık Selen"
Onu duymuyormuş gibi yüzüne baktım. Aslında gitmesini ve yalnız kalmayı istiyordum. Duyduklarımı sindirmeye ihtiyacım vardı.
"Görüşürüz Selen" dedi ve ayağa kalkıp parmağını şaklattı. Yine o minik bedenine büründü. Etraftaki parıltılar yere dökülürken Melike uçarak pencereden çıktı.
Onun gidişiyle yüzümü yastığa gömdüm. Burada, bu odada kalacaktım.
Sonsuza dek...
....
Yatağımdan kalktım ve bulunduğum odayı incelemeye başladım.
Yatak tıpkı peri masallarındaki gibiydi. Çift kişilikti ve üzerindeki çarşaflar ipektendi. Dört köşesinde de yükselen, özel desenlere sahip uzun tahta direkler vardı ve bunların üzeri tüllerle kaplanmıştı. Odamın iki penceresi vardı. İki tane ardıçtan yapılma eskitme koltuklar, köşede oturulmayı istiyormuşçasına sabırsızca bekliyorlardı. Koyu kahve koltuklardı ve üzerindeki örtülerin kadife olduğu belliydi.
Yatağımın kenarında bir komodin ve üzerinde bir bardak su vardı. Odama ait bir lamba yoktu. Gece olunca nasıl aydınlanacağını merak ettim.
Her halde yeni yapılmış ve tamamlanmamış bir odaydı.
Yerde de sanki yüzyıllar önceden kalma gibi görünen, üzerindeki desenlerinin bile şekilleri kaybolmaya yüz tutmuş bir halı vardı. Duvarda bir saat ve odada iki kapı vardı. Birisi çıkış kapısıydı diğeri ise banyo kapısı. Sadece benim kullanmam için yapıldığını anlayabiliyordum. Ve bir de tek raflı, duvara montelenmiş kitaplık ve kitaplar...
Pencereden dışarı baktım. Büyük bir bahçe vardı ve sanırım yerden yirmi metre kadar yukarıdaydım. Bulunduğum yerden yaklaşık beş yüz metre kadar ileride şatoya benzer bir yapı vardı. Şato benzeri bina da bahçe sınırlarının içinde kalıyordu ancak sınırın tam da sonunda gibi görünüyordu.
Orada ne olduğunu merak ettim. Oldukça büyüktü ve çok ilginç görünüyordu.
Yedi tane sivri kubbesi vardı ve bunlar aynı hizada değil, karışık olarak dağılmışlardı. Her bir kubbe, silindir şeklindeki uzun bir kulenin tepesindeydi. En uzun kule tam ortada bulunuyordu ve diğerlerinden elli metre daha uzun görünüyordu.
Hayranlıkla onu seyrediyordum ve birden kapı tıklandı. Boş bulunduğum için korktum.
"Gelin" diye seslendim.
Kapı tamamen sessiz bir şekilde açıldı ve uzun boylu, mavi gözlü o delikanlı içeri girdi. Üzerinde mavi bir tşort ve altında, tam üzerine oturan siyah dar paça kot vardı. Siyah saçları fönle dağıtılmış gibiydi ve taş çatlasın yirmi yaşındaydı.
Elinde bir tepsi tutuyordu ve üzerinde yiyecek ve içecekten oluşan sade bir menü vardı.
"Aç olabileceğini düşündüm" dedi. Sesi daha önce duyduğumdan daha hoş geliyordu. Tepsiyi yatağımın yanındaki komodinin üzerine bıraktı. Yüzüne bakmamaya çalışıyordum çünkü onu yaratık şeklinde gördüğüm zaman gözümün önüne geliyordu. Ama bir yandan da şaşırıyordum. Bu kadar yakışıklı birisi nasıl öyle bir canavar olabilirdi?
Başka bir şey söylemeden dışarı çıkmak için kapıya döndü ve olabildiğince sessiz adımlarıyla yürümeye başladı. Sadece adımlarını takip ettim. Kapıdan çıktı ve kapıyı yine tamamen sessiz bir şekilde kapattı. O ana kadar aç olduğumu hiç fark etmemiştim. Karnım zil çalıyordu ve Ryan'a minnet duydum.
Yatağa oturdum ve tepsiyi önüme alarak bir kaç dakika içerisinde tabaklardaki her şeyi silip süpürdüm.
Ne yediğime çok dikkat etmemiştim. Etli bir yemek yemiştim ama ne eti olduğunu anlamadım. Değişik bir mevsim salatası vardı ve tadı çok hoş bir içecek, onu içip bitirmem için yalvarıyordu. Tabi bir kaç dakika sonra bunların hepsi midemdeydi. Gözlerim odamda bir kez daha tur atarken aklımda bir sürü soru uçuşuyordu.
Ne yapacaktım ben burada? Annem ve babamı düşündüm. Yirmi yıl önce de karı koca olduklarına göre ne zaman evlenmişlerdi? Ne zamandan beri periydiler ve bir zamanlar sonsuz bir ömürleri olduğuna göre kaç yaşındaydılar?
Nasıl bir eğitim alacaktım? Bundan sonra hayatıma nasıl devam edecektim? En önemlisi de buradan nasıl kaçacaktım?
Bu düşüncelerden biraz korktum. Sihir güçlerim olduğunu, bir peri olduğumu öğrenmiştim ama kendimi hala sıradan bir insan gibi hissediyordum.
Cevapsız sorular halen beynimi kemiriyordu. Ben tek başıma mı eğitim alacaktım yoksa benim gibi bir sürü periyle birlikte mi alacaktım? Benden başka kaç tane daha peri yeryüzünden gelmişti? Yoksa sadece ben mi yeryüzünden gelmiştim? Yaşıtım olan kaç peri vardı?
Yatağıma uzandım ve odamın tavanını incelemeye başladım. Ne zaman başlayacaktı bu eğitim? Ayrıca üzerimdekilerden başka giyecek hiçbir şeyim de yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİHİR-KARANLIK ŞATO-
FantasíaSelen on yedisini doldurmasına bir ay kalmış, küçük kardeşinin yanında kendisini abla gibi hissetme yoksunu sıradan bir kızdır. Ta ki kardeşi zannettigi elfinin doğum günü olarak kutladığı güne kadar. Selen'in Sihir Diyarı'na yolculuğundan sonra alı...