35

4.2K 423 5
                                    

Havanın kararmasına iki saat kaldığı için hemen bir otobüs çağırdık. Yine Evren'le yan yana oturduğumuzda Evren'e dönüp "Neden An Dağı'nda zirveye kadar tırmandık. Tekrar otobüs çağırıp yukarı çıkabilirdik" diye söylendim.

"Otobüsler her dağın zirvesine çıkmazlar"

"Neden?"

"Yüksekliği fazla olanlara çıkmıyorlar. Prosedür gereğiymiş" Burada da mı prosedür vardı? Of. Yeryüzündeyken bu prosedürlerden oldum olası nefret etmiştim zaten. O halde Zen Dağı çok yüksek olmayan bir dağdı çünkü yarım saat sonra bir ağacın gövdesinden çıktığımızda dağın zirvesindeydik. Otobüs, zirveye çıkmak istediğimizi anladığı için bizi buraya getirmişti. Otobüsten inip hemen dağıldık. Etrafta Tikayo ararken tam bir buçuk saat geçti ve hava kararmaya başladı. Vakit alacakaranlığı geçip, karanlığa doğru ilerlerken Sinan ve Stephen yanındaki el fenerlerini çıkardılar. El fenerini açtıklarında içinden çıkan minik parıltılar havaya süzüldü ve sanki gündüzmüşcesine etrafı aydınlattı.

Sera tırsarak yanımıza gelirken "Sizce vahşi hayvanlar çıkar mı?" diye sordu. Açıkçası bende tırsıyordum. Oğlanların yanına gittik ve bir saat daha bitkiyi aradık.

"Sanırım yok" dedi Evren oflayarak. "Evet, buradakini de başkaları toplamış olmalı" dedi Sinan bir yeri işaret ederken. Gösterdiği yere baktığımızda toprağın içinden bitki yolunduğu belli olan bir alan gördük. Tikayo mu yolunmuştu yoksa başka bir bitki mi belli değildi ancak, yüksek ihtimalle yolunan bitkinin Tikayo olduğunu hepimiz biliyorduk. Çünkü diğer bütün bitkileri dağın daha aşağı kısmında bulmuştuk. Zirvede olan bir tek Tikayo'ydu.

"Kim bilir yenisi ne zaman çıkar" diye hayıflandı Stephen.

"Ne zaman çıkar?" diye sordum hepsine bakarak. Evren bir ağaca elini koyup otobüs çağırırken "Bir ölümsüz, başka bir ölümsüze aşık olduğunda" dedi. Kaşlarımı çattım ve şaşırdım.

"Nasıl yani?"

"Annem Tikayo hakkında bir şeyler anlatmıştı. Bilinene göre Tikayo bir aşk bitkisiymiş ve bu yüzden zirvede olurmuş. Tikayo ölümsüz olan tek bitkiymiş. Ve bir ölümsüz bir ölümsüze ne zaman aşık olsa, dağların zirvesinde bir Tikayo açarmış"

Etkilenerek onlara baktım. Sanırım bunu bilmeyen tek ben vardım çünkü bir tek ben şaşırıp ağzı açık bakakalmıştım. Hepsi gelmeden önce bulacakları bitkiler hakkında ailelerinden bilgi almış olmalıydılar. İçim burkuldu.

"Diğer dağlara yarın okul çıkışında bakarız" dedi Sinan. O sırada dağın aşağısından gelen bir uluma sesiyle çığlık çığlığa kaldık. Sinan ve Stephen çığlık atmasalar da korkmuşlardı. Birbirimize sokulurken "Sizce bir kurtadam mı?" diye sordu Evren.

"Bu saate kalmamalıydık!" diye bağırdı Sera. Birbirimize biraz daha sokulurken yaklaşan hırlama seslerini duyabiliyorduk. Gözlerim tam bir radar gibi etrafı tararken bizden elli metre ileride ortaya çıkan yarı kurt yarı aslan karışımı dev hayvanı gördüm. Az daha korkudan öleceğimi zannederken Sera bayıldı. Stephen, yere düşmesin diye Sera'yı tutarken elim ayağım titriyordu.

"Işık enerjimizin kokusu onu buraya çekmiş olmalı" diye hırladı Sinan.

Sırt sırta verirken devamı var mı yok mu anlamaya çalışıyorduk. Filmlerden hatırladığım kadarıyla kurtlar sürü halinde gezerlerdi.

"Şimdi ne yapacağız?" diye sordu Evren.

"Işık enerjisini çıkartmayı bileniniz var mı?" diye sordu Stephen. Yeni yetme öğrenci periler. Hiç birimiz bilmiyorduk. Uçuş dersi için verilen kitapta ışık enerjisiyle ilgili okuduğum yazı aklıma geldi. Peri ışık enerjisiyle karşısıdaki karanlık yaratığın gözlerini kör ediyordu. Sanırım, tek savunma silahımız buydu ve biz nasıl kullanacağımızı bilmiyorduk. Karşımızda kıpkırmızı gözleri olan kurtadam bizi izliyordu. Ne o kımıldıyordu ne de biz.

SİHİR-KARANLIK ŞATO-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin