Nefesimi tutmaya devam ederken hemen yan tarafımda bir ses duydum ve kapalı olduklarını bile unuttuğum gözlerimi açtım.
Yosunlu yol gök gürlemesiyle aydınlanırken düştüğüm noktanın hemen yanında kare şeklinde küçük bir alan açıldı. İçinden küçük, çamurdan yeşil bir yeraltı cücesi başını uzatıp "Çabuk buraya gel" diyerek beni çağırdı ve tekrar içeri girdi. Hiç düşünmeden kendimi o açıklıktan içeri attım ve ayaklarımda ejderhanın püskürttüğü alevlerin sıcaklığını hissettim.
Bir kaydıraktan ters bir pozisyonda kaydığımı düşünürken ellerimi yüzüme siper etmiştim. Bir kaç saniye sonunda yumuşak bir yere düştüm.
Doğrulmaya çalıştığım sırada, pek aydınlık olmasa da etrafa dizilmiş meşalelerin ışığı sayesinde düştüğüm yerin saman ve tezek yığını olduğunu fark edebildim. Etraf tezek kokuyordu ve ilk anda kendimi bir ahırda zannettim. Ama değildik. Burası dar bir alandı. Derin nefesler alırken bir yandan da olayın şokunu atlatmaya çalışıyordum. Her şey sadece iki saniye içinde olmuştu. Düşmem ve ardından buraya gelmem. Aman Tanrım az daha ölecekken şimdi birisi beni kurtarmıştı. Minnetle beni kurtaran yeraltı cücesine baktım.
O ise elinde bir meşaleyle beni bekliyordu. Doğrulup yanına gittiğimde "Teşekkür ederim" dedim. Hiçbir şey söylemedi. Sanırım yeraltı cüceleri teşekkürden anlamıyordu ya da teşekkür kabul etmiyordu.
Meşalelerle dolu bir koridora doğru yürümeye başladığında bende beni ejderhadan kurtaran bu küçük yaratığın peşinden gittim.
Kalp atışlarım yavaş yavaş normale dönerken çok yorulduğumu da hissedebiliyordum. Dizim halen acıdığı için hafifçe topallıyordum ama bunu hiç önemsemedim. Sürekli düştüğüm için henüz iyileşme fırsatı olmamıştı. Koridor çok uzundu. Saatlerdir yürüyormuşuz gibi bir izlenime kapıldım.
"Şey..." diye söze başladım ama o beni duymamış gibi yürümeye devam ediyordu. Yeraltı cücesinin burada ne işi olduğunu merak ediyordum. Belki de onlar her yerdeydi. Benim orada olduğumu nasıl bilmişti de beni kurtarmıştı peki?
"Şey, acaba nereye gittiğimizi sorabilir miyim?" diye sordum ama beni duymamış gibi yapmaya devam etti. Acaba gerçekten duymuyor mu diye şüphelendim bir an.
Tome ya da Muya duyuyordu. Ama o ikisi de değildi çünkü onlardan daha kısaydı.
Bir süre daha yürüdükten sonra yeraltı cücesi durdu ve bana döndü. Bakışları yüzümden aşağı doğru kaydı.
Küçük elini uzatıp bileğime dokunurken ellerinin aşırı soğuk oluşu içimi ürpertti. Bütün yeraltı cüceleri bu kadar soğuk muydu? Tome ya da Muya bana daha önce hiç dokunmadıkları için bilmiyordum. Ayrıca dokunduğu yerlerin çamur olmasını beklemiştim ama öyle bir şey olmadı.
Eliyle bileğimi okşadı ve kalbim karıncalanırken karanlık boyuta doğru çekilmeye başladım.
Yine bir görüntü beliriyordu gözlerimin önünde. Tahtı görüyordum. Üzerinde kimse oturmuyordu.
Daha önce üzerinde oturan adam tahtın önünde gergin adımlarla yürüyordu ama görüntü yine silikti. Yanındakinin kim olduğunu göremiyordum. Arkası bana dönüktü ve yüzü yanık adama bakıp tıslıyordu.
'Ejderhanın onu getirmesi gerekiyordu. Nasıl kaybedersiniz?' diye bağırdı yüzü yanık adam.
'Bizde anlayamadık efendim. Kıza yardım edecek kimse yoktu' Bu sesi tanıyordum. Bir türlü kim olduğunu halen anlayamıyordum. Bir şey anlamamı engelliyordu. Ama sesin sahibini bildiğime yemin edebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİHİR-KARANLIK ŞATO-
FantasiSelen on yedisini doldurmasına bir ay kalmış, küçük kardeşinin yanında kendisini abla gibi hissetme yoksunu sıradan bir kızdır. Ta ki kardeşi zannettigi elfinin doğum günü olarak kutladığı güne kadar. Selen'in Sihir Diyarı'na yolculuğundan sonra alı...