DÖRDÜNCÜ AYIN SONUNDA....
Bugün hava oldukça sıcaktı ve güneş tenimi yakıyordu. Bu aylarda yeniden yaza kavuşmamız gerekirken biz üç mevsimi bile atlatmamıştık. Buraya geldiğimden beri tek mevsim vardı. Yaz.
Herhalde mağmanın içinde oluşumuz kışın gelmesini engelliyordu. Stephen, Sera ve Evren sinemaya gitmişlerdi. Yorgun olduğum için ben gitmedim. Sinan'da işleri olduğu için evine gitti. Bahçenin çimleri ne kadar da uzamıştı böyle. Bu gece Kellen'ın gelmesini dilerken parlak gün ışığı gözlerimi kısmama neden oldu.
Kaleye yaklaştığımda bir ağacın gövdesine yaslanmış, liseden kaçan ergen tiplerinde birisinin , boynundaki kravatıyla oynadığını gördüm.
Kim olduğunu anladığımda olduğum yere çivilendim. Beyaz gömleğinin yakaları açıktı. Siyah kravatı ise öylesine boynunda asılı duruyormuş gibiydi ve can sıkıntısından kravata şekil vermeye çalışıyordu. Tabi ki şekil veremiyordu çünkü daha önceden kravat takmayan birisi olduğunu kendisi gibi bende biliyordum. Kravata bakan mavi gözleri beni fark ettiğinde yüzünde en ufak bir tebessüm olmadan bana baktı. Tek kaşı hafifçe havaya kalkarken kalbim yerinden zıpladı. Zıplamak da nedir ya? Bildiğin horon tepiyordu şu an.
Ah.
Bu kadar çekici bakma lütfen. İki bin küsur yaşındaki birisine hürmet etmem gerekir çekici bulmam değil.
"Ryan?" diye fısıldadığımı duydum. Rüya olmaması için dua ederken Ryan ayağa kalktı ve kravatını bıraktı. Anında yanına koştum. O da bana doğru bir kaç adım atıp kollarını açtı ve kendimi kollarına fırlatıp sımsıkı sarıldım. Hızlı gelişime yeteri kadar hazırlıklı olmadığı için sendeledi. Güçlü kollarıyla belimi sımsıkı kavrayıp ayaklarımı yerden kestiğinde etrafında döndürdü. Saçlarım etrafımda benimle birlikte dönerken Ryan'ın boynuna sımsıkı sarılıp kokusunu içime çektim. Bu kokuyu ne kadar özlediğimi talamusum benden iyi biliyordu. Nihayet durduğunda halen ayaklarım yere değmiyordu. Başımı doğrultup deniz mavisi gözlerine baktım.
"Ağırlaşmışsın"
"Gıcık!" diye ciyakladım. Tam anlamıyla şu an öküzlük yapıyordu. Beni yere indirdi.
Gözlerime bakarken, ne kadar da uzun bir zaman olduğunu şimdi anlıyordum.
"Bunca zamandır neden hiç gelmedin?"
"Şimdi geldim işte" Omuz silktim. Kırgın çıkan bir sesle "Bu kadar uzun gelmemezlik yapacağını düşünmemiştim" dedim.
"Bende... ama kolay değildi" Karanlık Şato'da casus olduğunu çaktırmamak için çok uğraşmış olmalıydı. Yumuşadım.
"Liseden kaçmış gibi bir halin var" derken aslında şu an kendimi onunla aynı yaşta hissediyordum. Aramızdaki binlerce yaş farkına rağmen!
"Bu iyi bir şey mi?"
"Ne için kaçtığına bağlı"
"Senin için desem" derken yüzündeki çarpık gülümseme yanaklarımın kızarmasına neden oldu.
Kendine gel Selen!
"Aptal. Lise'nin yolunu öğren de gel" derken ne demek istediğimi gerçekten ben de bilmiyordum. Sanırım sevinçten saçmalıyordum. Ryan'ın yüzündeki gülüşün arttığını görünce daha fazla utandım. Hızla konuyu değiştirmek adına bir şeyler düşündüm.
"Tamam. Neler yaptığını anlatmak ister misin?" dedim çar çabuk.
"Seni özlemekle meşguldüm" Kesinlikle uyuzluğundan böyle bir şey söylemişti. Aynı zamanda gülüyordu. Her ne için bunu söylemiş olursa olsun güldüm ve az önceki utancım kayboldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİHİR-KARANLIK ŞATO-
FantasySelen on yedisini doldurmasına bir ay kalmış, küçük kardeşinin yanında kendisini abla gibi hissetme yoksunu sıradan bir kızdır. Ta ki kardeşi zannettigi elfinin doğum günü olarak kutladığı güne kadar. Selen'in Sihir Diyarı'na yolculuğundan sonra alı...