Evimizin bahçesinde kocaman bir masa var. İlkbaharın başları olmasına rağmen hava çok güzel. Bahçenin her yeri pembeve mor tonlarında süslerle dolu.
Masanın üzerinde, hamarat annemin yaptığı kekler, börekler ve Barbie bebek şeklinde kocaman bir pasta duruyor. Benhariç yedi kız daha var partimde. Ve hepimiz aynı grubun üyeleri gibi, pembenin tonlarında giyinmişiz.
Kapı çalıyor. Babamın yeni ortağı ve oğlu içeri giriyorlar. Seviniyorum tabii.
Çocukluğumdan bu yana kızlarla pek anlaşamayan biri olarak, arkadaş tercihim hep erkeklerden yana olmuştur. ElbetteDefne hariç. O da hayatıma, o doğum günü partimden iki yılsonra dahil oldu.
Partimin pespembe olması da aldatmasın sizi. Tüm süsler,Barbie'li pasta ve üzerime zorla giydirilen mor kemerli pembeelbise annemin fikriydi. Bana kalsa bahçıvan tulumumu giyerdim ama o zamanlar pek direnme şansım yoktu maalesef.
Mumları üfledikten sonra pastamı kesiyorum. Sıra hediyelerimi açmaya geliyor. Bütün paketleri açıyorum; pembe çanta,elbise, kitap... Hepsini beğenmemiş olsam da kibarca gülümsüyorum. Ama yeni arkadaşımın hediyesi olan, elle yontulmuş,sonra da ince, deri bir ipe geçirilmiş tahta kelebeğe bayılıyorum. Yeni kolyemi hemen boynuma takıyorum.
Yeni arkadaşımın hediyesine fazla ilgi gösterdiğimi görenkızlar onu kıskanıyorlar. Aralarından bir tanesi onu iterek yeredüşürüyor. "Parmağına bakın," diyor. "Kalp dövmesi var. Kız mısın sen?"
Yeni arkadaşım yerde, ağlamaklı bir şekilde kıza bakıyor.Yerde öylece oturması sinirime dokunuyor. Onu koruma içgüdüsüyle kızı itiyorum.
Kızlar kalp şeklindeki iz hakkında aralarında konuşup gülüşüyorlar hâlâ. Çok kızıyorum. Onlara bir ders vermek istercesine, pastamı kestiğim bıçağı elime alıyorum ve sol elimin yüzük parmağına iki darbeyle dağınık bir kalp çiziyorum. Elimdenakan kanları gören kızlar kaçışmaya başlıyorlar. Ben de yerdeki arkadaşıma zafer gülüşü atıyorum. Gözyaşlarını koyu mavigömleğinin kollarına siliyor. Uzun kahverengi saçlarının arasından gülümsüyor bana.
Sonra mı? Sonra, kızların koşturmasından bir problem olduğunu anlayan annemler de aynı şekilde koşturarak yanımageliyorlar. Kanlar içindeki elimi gören annem kocaman bir çığlıkatıyor ve beni kucağına alarak hemen hastaneye götürüyor.
Adını dahi bilmediğim, parmağı kalpli arkadaşımı bir dahahiç görmedim. Bir daha bize gelmediler. Büyüdükçe anlamıştımsebebini tabii. Çocuğunun, kendi elini doğrayan bir çocukla arkadaş olmasını kim isterdi ki? Onu da keserdim falan, maazallah! Erkeksi bir kız çocuğu olduğum doğruydu ve bıçakla elimikesmek de biraz fazla olmuştu ama...
Böylelikle yedinci doğum günüm, hatırlandıkça gülünesi biranı olarak kaldı belleğimde. Ben de güldüm, çocukluk hatırama, çocukluğuma güldüm.
Haksızlığa tahammül edememe huyum çocukluğumda kalmış değildi, bu huy başıma hâlâ iş açmaya devam ediyordu. Bazen durayım, müdahale etmeyeyim diyordum ama lanet olsunki duramıyordum. Sonra da al başına olay, kavga, sıkıntı. Tekkötü huyum bu olsa iyiydi tabii.
Babama, "Evlen de kurtulayımartık senden, kocan çeksin şu kahrolası inadını," dedirtecek kadar da inatçıydım. Ee, ne de olsa Laz kızıydım.
Bu arada, babamın dertlendiğine de bakmayın. Evin tek çocuğu olduğum için beni bu şekilde büyüten bizzat kendisidir.
Kendini savunmayı bil kızım! Sakın dayak yeme, döv kızım!
Beni dövüş sporları kurslarına yollayan, ata sporumuz güreşi öğreten, elim silah tutacak yaşa geldiğimde atış için poligonlara götüren kendisiydi. Bu inadımın genetik sorumlusu da oolduğuna göre; erkek Fatma'dan bozma hallerimin tek sorumlusudur babam.
Şimdi İstanbul'dan kaçıyor olmamın sebebi de yine babamdır, çünkü, "Senin evleneceğin yok. Eski bir arkadaşımın seninleyaşıt bir oğlu var. O da senin gibi mimarlık okuyor. Bu sene ikinizin de okulu bitiyor. Haftaya seni istemeye gelecekler. Okulunuz bitince de evleneceksiniz," diye tutturdu.
Bunları duyan ben şok tabii. Yok desem de, olmaz desemde dinler mi Laz Ayhan?
Bir hafta açlık grevi – annemin gecenin ikisinde getirdiğiyaprak sarmaları ve kekleri saymazsak tabii – yataktan kalkmamalar, yalandan ağlamalar derken sonunda onu ikna ettim. Tabii küçük bir anlaşma karşılığında.
Ve babam, "Okul bittiğinde bu konu tekrar konuşulacak vehayırı cevap olarak kabul etmiyorum. Ayrıca bu bir yıl boyuncaseni gözüm görmesin. Beni herkese karşı mahcup ettin. Gidipbaşka ülkede okuyacaksın, biletini aldım. Şimdi kaybol gözümün önünden," dedikten kısa süre sonra kendimi New Yorkuçağında buldum.
Uçak havalanalı iki saat olmuştu. Okuduğum hikâyedekidedektifin sınırsız zekâsını kıskanarak kitabı kapattım ve kulaklığımı takıp uyumaya karar verdim.
İyi geceler, İstanbul.
Canım annem, üzülme tamam mı?
Laz Ayhan, seviyorum seni!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI GÜZELİM
RomanceAgapi yayıncılık ile raflarda.. '' Yıllardır içinde sakladığı , kıyıya köşeye ötelediği kalbini en kuytu köşelerden bulup çıkardı bu Yeşil gözlü Prens. Önce gülüşüyle tozunu aldı kullanılmamış yüreğinin . Sonra sevdi ve sarıldı ona. O an ilk defa...