Dersin bitmesine birkaç dakikakala hoca, asistanına bir şeyler söyledi. Hızlı adımlarla sınıftan çıkanasistan elinde cam bir fanusla geridöndü. Fanusun içinde küçük kâğıtlar vardı.
Hoca fanusu alıp masasının kenarına oturdu ve boğazınıtemizledi. "Evet, arkadaşlar, dersimin vazgeçilmezi olan proje ödevleri zamanı geldi. Proje grupları ikikişilik olacak. Şimdi ismini okuyacağım öğrenciler gelecek ve fanusuniçinden bir isim seçecek," dedi.
"İlk ödev konunuz hayalinizdekiev. Evet, yaşamak istediğiniz evi çizeceksiniz."
Sınıfta bir uğultu başladı ve bu uğultunun arasında hocanınokuduğu isimleri duymaya çalıştım. İsmim okunacak mı, yoksafanusun içinde mi diye merak ederken hoca, "Toprak Aktan,"dedi.
Toprak en ön sıradaki yerinden kalktı ve hocanın yanınailerledi. Eğer ismim fanusun içindeyse diye düşünerek, beniseçmemesi için bildiğim bütün duaları içimden okumaya başladım. Bir yandan da kiminle eşleşeceğini merak ediyordum. Belli ki merak eden sadece ben değildim, çünkü Toprak ayağa kalktığı anda bütün sınıfta bir sessizlik olmuştu.
Carey bana doğrueğildi ve, "Seçeceği kişi bitti," dedi.
"Toprak proje arkadaşınaköle muamelesi yapar ve çizimlere elini bile sürmez."
İçimden, lütfen ben olmayayım diye geçirirken nefesimi tutup beklemeye başladım. Toprak elini fanusa daldırdı, kâğıtlardan birini aldı ve gördüğü şeyin hoşuna gittiğini belli eden küçük bir kahkaha attı.
Kafasını kaldırıp bakışlarını sınıfta gezdirdi,beni bulduğunda gözlerini gözlerime dikti ve,
"Zeynep Aydan,"dedi.
Bu olamazdı ama ya! Resmen bittiğimin resmiydi! Yaşadığım şok yüzünden bir süre hareket bile edemedim. Bu süreboyunca Toprak inadına yaparmış gibi birkaç kez daha banabakmış ve gülümsemişti.
Ders bittikten sonra Carey'yle birliktesınıftan çıktık. Carey içimde kopan fırtınanın farkındaymışçasına hiç konuşmuyordu. Sessizliğimizi bozan çalan telefonu oldu.Ona özel alan tanımak için biraz uzaklaştım.
Birkaç dakika sonra yanıma geldi ve, "Sonny ve Denis ilerideki kafede oturuyorlarmış. Bizi de davet ettiler," dedi. "Ne dersin, gidelim mi? Hembiraz kafamızı dağıtmış oluruz."
Onun kafasını dağıtması gereken bir sorunu olduğunu düşünmüyordum. Yani bu, hadi gidelim, sen de Toprak salağınıdüşünme demekti ve elbette işime geliyordu. "Tabii gidelim,"dedim.Carey önde, ben arkada girdik kafeye.
İçeri girince etrafa şöyle bir göz attım; bana sorsalar buraya kafe demezdim,çünkü daha çok şık bir restorana benziyordu. Sonny ve Deniscam kenarında bir masaya oturmuşlardı ve bizi gördüklerindeSonny el sallamaya başladı. Masaya yaklaştığımızda Denis ayağa kalkıp, oturmam için yer verdi.
"Gelmene çok sevindim, Zeynep. Nasılsın?"Gülümseyerek ona döndüm.
"İyiyim. Sen nasılsın?"O da gülümseyerek karşılık verdi.
Yerime otururken karşımdaki âşık çifte şöyle bir baktım, çoktan kendi dünyalarına çekilmişlerdi bile. Biz de Denis'le, ortak noktamız olan İstanbul'danbahsetmeye başladık. Bir süre o anlattı, ben dinledim. Âşık ol duğum şehir hakkında söyledikleri o kadar hoşuma gitti ki İstanbul'u ne kadar özlediğimi anlamamı sağladı.
Onunla sohbetederken hiç zorlanmıyordum, sanki yıllardır tanıdığım bir ahbabımla konuşuyormuş gibi hissediyordum. Sanki hayatımda hepvarmış gibiydi. Böyle olunca da İstanbul'dan başlayan sohbetimiz bizim oralara, Temel'e, Dursun'a geldi. Denis'in Laz şivesiyle anlattığı fıkralar beni çok güldürdü ama fıkralardan ziyade,dilinin döndüğünce yaptığı şiveye gülüyordum. Şiveye dili dönmediğinde susup düşünmesi, suçlu suçlu bakması çok tatlıydı.
Masamıza yaklaşan garson siparişlerimizi sorduğundaDenis konuşmama fırsat vermedi. "Bana ve bu güzel bayanasade birer Türk kahvesi, yanında da Türk lokumu, lütfen."Şaşkınlıkla ona baktım. Gerçekten de ne kadar kibar vecentilmendi.
Carey sırıtarak bize baktı. "Siz ne kadar da uyumlubir çift oldunuz böyle.""Carey!" dedim. Sesimin, kulağıma geldiği kadar tiz çıkmamış olmasını umuyordum. Yine kızardığıma emindim amatebessüm ettiğine bakılırsa Denis ona hak vermiş gibiydi. Buradan bir an önce uzaklaşmam gerekiyordu, yoksa kızardığımıhepsi fark edeceklerdi.
Müsaade isteyerek yerimden kalktımve hızlı adımlarla tuvalete doğru ilerledim.Soğuk suyla yüzümü yıkamak iyi gelmişti. Biraz daha oyalanarak saçlarımı düzelttim ve aynada kendimi inceledim; rengimnormale dönmeye başlamıştı.
Tuvaletten çıktığım anda koluma bir el yapıştı. Kafamı kaldırıp kolun sahibine baktım ve nedense hiç şaşırmadım. Alışkanlık olmuştu sanırım bu hareket Toprak'ta.
Ne yapıyordu, tuvaletin önünde bekleyeyim ve Zeynep'i kolundan çekiştireyim diyenöbet mi tutuyordu? Acaba tuvalet fantezisi falan mı vardı?
Busefer de, adımı çektiği için beni mi suçlayacaktı? Gerçi deliydibu adam, her şey beklenirdi.
"Deli misin sen ya? Bırak kolumu!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ADI GÜZELİM
RomanceAgapi yayıncılık ile raflarda.. '' Yıllardır içinde sakladığı , kıyıya köşeye ötelediği kalbini en kuytu köşelerden bulup çıkardı bu Yeşil gözlü Prens. Önce gülüşüyle tozunu aldı kullanılmamış yüreğinin . Sonra sevdi ve sarıldı ona. O an ilk defa...