RYAN GUZMAN
Ne uzun ne çok kısa bir yolculuğun ardından New York'ta sessiz sakin kimsenin aklına gelmeyecek bir kasabaya geldim. Ne zaman işlerden sıkılsak annemle buraya gelir huzuru ruhumuzun en derinlerinde hissederdik.
Burayı seviyordum. Kim sevmez ki ağaçların arasında kalmış bir villa, bahçesi ise ruhunuzu dinlendirecek muntazamlıkta. Aslında görsellikten çok villanın ağaçların arasında kaybolması, görünmez olması hoşuma gidiyordu. Çocukluğumdan bu yaşıma kadar buranın beni gizleyeceğini düşünürüm. Hatırlıyorum da lisedeyken ilk kez babamın arabasını habersiz almıştım. Acemi sürücü olduğum için dönmem gereken ilk sokakta dönememiş gördüğüm ilk telefon kulübesine çarpmıştım. O an korkuyla harmanlanmış cesaretimle birlikte arabayı kasabaya kadar sürmüş iki gün burada saklanmıştım. Annemle babam ilk gün arkadaşımda kaldığımı düşünmüş ikinci gün öyle olmadığını anlayınca direk buraya gelmişlerdi. Korktuğum gibi olmamış babam tebessüm edip benim iyi olup olmadığımı sormuştu. İşte bu yüzden seviyorum burayı bana hep iyi geldi. Bu sefer de öyle olmasını umuyorum.
Arabadan iner inmez bahçeye bakmak için ilerledim. Rüyamdaki gibi değildi. Her şey yerinde ve ilk günki gibi canlıydı. Bahçeyi yeteri kadar inceledikten aldıklarımı yerleştirmek için iş başına geçtim.
Evle ilgilenirken kendimden geçmiştim. Ne geçen zamanın farkındaydım ne de yorulan bedenimin. En son, aldığım duşun ardından kendimi yatağa attığımı hatırlıyordum. Şimdi de odaya vuran güneş ışınlarıyla uyanmıştım. Yattığım yerden doğrulup baş ucumda duran telefonu aldım. Saate baktığımda gözlerim yuvalarından çıkacakmış gibi açıldı. Demek ki güneş ışınlarının beni uyandıracak kadar etkili olmasının sebebi tam tepede olmasından kaynaklanıyormuş. Rahatsız olmasaydım kim bilir daha ne kadar devam edecektim uyumaya. Ellerimi saçlarıma daldırarak karıştırdım. Yatakta gereğinden fazla vakit geçirdiğimi düşünerek banyoya ilerledim.
Mutfakla yaşadığım kısa bir bakışmadan sonra aşık olduğuma kanaat getirip evlenme teklifimi buzdolabından çıkardığım yumurtayla yapmaya karar verdim.
Aahh bu evin kötü yanını söylemeyi unuttum. Ne zaman buraya gelsem ergen olup çıkıyordum. Eehh biraz önce sergilediğim mutfakla olan aşkımdan da anlaşıldığını düşünüyorum. En iyisi kahvaltı faslını bitirip koşuya çıkarak beynime oksijen gitmesini sağlamak. Belki ergenliğe geçiş yapan beyin lobum kendine gelmeyi başarır da beni de bu durumdan kurtarır.
Uzun süre sürdürdüğüm tempolu koşumun yerini sakin adımlarıma bıraktım. Üzerimdeki t-shirt terden sırılsıklam olmuştu. Derin derin alıp verdiğim nefesle kalbimin ritminin normale dönmesine yardımcı oluyordum.
Kafama aldığım sert darbeyle ne olduğunu anlamadan nefesim kesildi, gözlerim bir noktaya odaklı kaldı. Arkamı dönüp ne olduğunu anlamaya çalışacağım sırada üzerime binen ağırlıkla toprakla yakın temasa geçtim. Ikinci kez kafama aldığım darbeyle sersemlemiştim. Gözüme gelen güneş yüzünden üzerimdeki ağırlığın siyah gölgesi dışında bir şey göremiyordum. Yüzümde hissettiğim ıslaklıkla küfredip üzerimdeki beyaz tüylü yaratığı iterek ayağa kalktım. Kulağıma gelen kahkahalarla dişlerimi sıkıp
_ Dostum siz adam gibi selam veremez misiniz?
_ Ne o, sana selam vermemizi istemiyor musun yoksa?
_ Siz buna selam vermek mi diyorsunuz?
_ Bu bizim tarzımız dostum hâlâ alışamadın mı?
_ Pekâlâ Tobby o sırtındaki tüfeği bana ver de şu ikizine benim selam alma şeklimi göstereyim.
_ Beyler beyler tamam sakin olun. Dess yeter artık gülmeyi kes Ryan sende elini tüfeğimden çek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TuVaLiMDeKi HaYat ¿?
Fiksi UmumGecenin bir suçu yoktu ki senin yaşadıkların karanlıktı. Ve bu karanlıkta birgün ansızın biri gelir sana ışığıyla bakar. Bu karanlık dünyadaki en güzel hisse; sen ona bakarsın ve o sana çoktan bakıyordur...