Bazen o yanında olsun istiyor kalbin. Sarılsın, öpsün. "Tamam, geçti. Bak ben yanındayım." desin, her şeyin bir rüya olduğuna seni inandırsın istiyorsun. Ama olmuyor.
Gökyüzü, ruhumu ele alan siyaha bürünürken yağmur damlaları yeryüzüne inmeye başlamıştı. Gökyüzü ağlıyordu... Bir yanım ilkbaharı yaşarken, diğer yanım sonbaharı yaşıyordu ve ben sonbaharda yağan yağmur altında boğulmak üzereydim.
Birinin buraya geldiğini duyabiliyordum. Ama ben her zaman yaptığım gibi tıkadım kulaklarımı, umursamadım.
Kendimi bildim bileli doğru olduğuna inandığım şeyi yapmak istedim. Ama birinin ölümüne sebep olmak benim doğrum muydu? Benim doğum bu olamazdı ki. Ben kötü biri değildim.
İnandıklarım uğruna birini öldürebilir miydim?
Ona o laneti uygularken hiç tereddüt etmemiştim. Ve - kabul etmeliyim ki- bunu yaparken sadece bana söyledikleri için ondan intikam almak istemiş ve zevk almıştım.
Bana bir ömür gibi gelen, birkaç saniye önce duyduğum sesin sahibi abimmiş. Ne hoş! Kardeşi birinin ölümüne sebep olurken bunu izleyecek. Belki de beni şikayet eder.
"Lanet olsun!"
Abim hızla Potter'ın yanına çökerken birkaç adım geriledim. Onu izlemeye başladım. Bir şey yapıyordu. Ne yapıyordu? Daha hızlı ölmesi için mi uğraşıyordu?
"Ophelia, hemen git! Başına bela almak istemiyorsan git! Uzaklaş hemen!"
O... Bana yardım ediyordu. O, James'in iyileşmesi için uğraşıyor, beni korumaya çalışıyordu.
"Git!"
Uzun süre uyumuş ve yeni uyanmış gibiydim. Uyuşuk, çevresinde ne olduğunu anlayamayan ama çevresine ayak uydurmak zorunda olan...
Rüzgara kapılan bir yaprak gibi bilincim dışında hareket ediyordum. Adımlarımın beni getirdiği yer ormandı. Gölün kenarına oturup ellerime bulaşan kanı yıkamaya başladım. Yansımama kaydı gözlerim.
Ben bu muydum? Güçsüz, çaresiz, korkak? Ah, ben buydum! Güçsüz olduğu halde güçlü görünmeye çalışan bir korkak! Çaresiz kaldığında zarar vermeye başlayan bir korkak!
Ne kadar izledim su'da ki yansımamı bilemiyorum. Zaman kavramını yitirmiştim. Ama düşünmemi sağlamıştı bu zaman. Her şeyi düşünmüştüm. Asla umursamayacağım şeyleri bile düşünmüştüm. Ailemi, kendimi onlardan soyutlamamı, abimi. Abimin benim için yapmadıkları ve yaptıkları...
Kuru yaprakların çıkardığı hışırtıyla başımı kaldırdım ve gelene baktım. Abime bir teşekkür borçlu olduğumu düşünerek ayağa kalkmıştım ki gözleri dikkatimi çekti. Benim gözlerimin almadığı haldeydi. O, ağlamış gibiydi...
Ah, hadi canım! Potter ölecek diye mi korktu yoksa?
"Sen ağ-"
"Sen benim hayatımı mahvetmekten başka işe yaramaz mısın?!"
"Abi."
"Senden nefret ediyorum Ophelia Snape! Seninle aynı kanı taşıdığım kendimden tiksiniyorum! Senden tiksiniyorum! Ailemden tiksiniyorum!"
Beni üzecek sayılı kişilerden biriydi abim. Sözleri beni yaralamaktan çok sinirlendiren biriydi de aynı zaman da. Eğer tek sorun onun laneti ile birini ölümün eşiğine getirmem ise-
"Potter nasıl?"
Abim, alaycı bir kahkaha atarken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum.
"Hiç merak etme kardeşim. Lily onunla ilgileniyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SNAPE and BLACK
Fanfictionİki asi ruh... İkiside gözlerini kırpmadan canlarını verecek değerlere sahipti. İkiside aileleri tarafından reddedildi. Birisi onlar gibi kötü olmadığı için hain ilan edildi, diğeri ise muggle babasını öldürdüğü için katil. İkisi içinde işler zordu...