-18-

10.6K 583 78
                                    

Sabah uyandığımda yatakta değildim. Kanepedeydim ve yanımda Atilla yoktu. "Ayı!" diye söylendim oturur pozisyona gelip yorganı omuzlarıma kadar çekerken. "Ayının kuzeni!" Söylene söylene sobaya baktım çatır çatır yanıyordu, demek ki Atilla uyanmıştı. Acaba yanımda uyumuştu da haberim mi yoktu?

Bunun gerçek olabilme düşüncesi beni heyecanlandırırken ayağa kalktım. Mutfaktan ses gelmediğine göre yatak odasındaydı. Her zamanki gibi davetsiz odaya daldım, fakat orada da yoktu.

"Neredesin tatlı şey?" diye mırıldandım kendime kendime adımlarımı dış kapıya yönelterek. Tek seçenek gene kömürlükte olmasıydı. Üzerime kabanımı geçirmeyi unutmadan botlarımı giydim. Dışarı çıktığımda karşılaşacağım esintiyi bildiğimden kapüşonumu da örttüm. Onu göreceğim için coşkuluydum.

Kapıyı açtığımda kömürlüğe inmeme gerek kalmadan onu karşımda gördüm. Arabanın bagajını açmış, bir şeyler yapıyordu. "Atilla! Atilla?" diye seslendim koşar adım yanına giderek. Tam yanında durduğumda o ne olduğunu anlayamadan yükselip yanaklarından öptüm. "Günaydın tatlı şey, ne yapıyorsun bakalım?"

Cevap vermeden yüzüme baktı bir müddet. O beni ifadesiz bir yüzle izlerken ben gülümsüyordum. Biliyordum bir şey oluyor, bir şeyler değişiyor, bir şeyler normal gitmiyor... fakat gene de gülümsüyordum. Onu rahatsız eden şey her ne ise onunla savaşmaya hazırdım ve o her ne ise Atilla için onunla yüzleşebilirdim! "Cevap versene bana," dedim hızla yanına gidip kolundan tutarak. "Yüzüme bak Atilla ve benimle konuş."

"Gidiyoruz," dedi yüzüme bakmayı reddederek. "Arabaya bin."

"Nereye? Nereye gidiyoruz?"

"Arabaya bin."

"Ankara'ya? Ankara'ya, değil mi? Babamın yanına?" Onun beni görmezden gelmesine aldırış etmeyerek bana dönmüş olduğu sırtına sarıldım. Göbeğinin üzerinde birbirine bağladığı kollarımla yanağımı sırtına yasladım. Benim dokunuşlarımı hissedince sırtı gerildi, hareketleri dondu. Derin bir nefes almıştı galiba. "Sana neler oluyor, hiçbir fikrim yok, zaten umurumda da değil. Sadece... sadece keşke benimle paylaşsan. Ayı olmana katlanabilirim ki her şey tatlış bir ayı olman yüzünden başlamadı mı? Bana kaba davranmana da katlanabilirim, ayıların kibar olduğu pek görülmüş şey değil zaten ya... kalbimi... kalbimi kırıyor olmana da katlanabilirim. Ben her şeye katlanabilirim Atilla. O yüzden... bence... bana anlatmalısın. Ne yapmaya çalıştığını bilmiyorum ve biliyor musun aslında beni en çok yoran şey bu. Sana söyledim, sadece tutarlı olman gerekiyor. Kararlı olman. Emin olman. Tek istediğim bu. Oysa sen... sen... sen bana tam aksi davranıyorsun. Senden tek istemediğim şeyi bana yapıyorsun, ama... ama yapmayacaksın. Bir daha değil, değil mi? Şimdi geçecek. Anlatacaksın, çünkü... çünkü ben... ben seni-"

"Sus!" Kollarımdan kurtulup önünü döndü. Omuzlarımdan kavrayıp sarsmaya başladı beni. Bazen çok abartmıyor muydu ama? "Vızıldanmayı kes!"

"Vızıldanmak mı? Vızıldadığımı mı düşünüyorsun? Vız vız diyorsun yani?" Gülümseyerek yanaklarını sıktım. "Bal arısı olduğumu inkâr edemezsin işte."

Gözlerini devirerek derin bir nefes aldı. Omuzlarımdan tuttuğu gibi havaya kaldırdı beni. Ben ne kadar hafif olduğum hakkında teoriler üretirken ona sözlerimi adeta yarıda keserek, her zamanki gibi, arka kapıyı açarak beni koltuğa fırlattı. Bu da yetmezmiş gibi kapıyı suratıma kapatıp beni arabaya kilitledi!

Camı yumruklamaya başladım. "Hey! Hey! Ayı! Ayıcık!" beni duymazdan gelerek eve doğru ilerlemeye devam etti. Onun ardından sadece karda bıraktığı ayak izlerine bakabildim. "Ne yapıyorsun?" diye mırıldandım. "Ne bu şimdi?" Onun yokluğunda kalbim daha da acımaya başlamıştı. Şimdi o burada olsaydı eğer kalbimin nasıl kırıldığını düşünmek yerine onun ne kadar tatlı olduğunu düşünecektim! Bana ne güzel sarıldığını, beni öptüğünü... oysa şu an sadece kalbimi kırmış olduğu tüm sözler zihnimde dolaşıyordu! Daha da öfkelenerek "Ayının oğlu!" diye bağırdım, fakat sonra içimden "tenzih ederim sizi kayınbabacığım," demeyi de ihmal etmedim. "fakat oğlunuz ayı, ben ne yapayım?"

Bal AyısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin