-36-

7.4K 354 97
                                    

Boz ala boz başlı bal ayısı,

Belediye binasından çıkarken ellimde tuttuğum kağıtları arka cebime sıkıştırdım, yalnız bir tanesini, pembe olmayan pembe nüfus kağıdını elimde tuttum. Sağ köşesindeki fotoğrafa kaçıncı kez bakıyordum bilmiyordum, ama her defasında ilk defa görmüşcesine tepki veriyor, salak salak sırıtıyordum.

Bok gibi görünüyordu.

Rezalet bir vesikalıktı.

Ve tam on altı gün sonra benim karım olacaktı.

Zaman zaman bunun çok da iyi bir plan olmadığını düşünüyordum. Bu hayatta istediğim tek şey Ayperiyken kantinci Yılmaz'ın damadı olmak istek listenin son maddesi dahi olamazdı. Damat olma seçeneğinden kurtulmanın tek yolu Ayperi'yi kaçırmak olabilirdi. Ailesinden ve Ankara'dan uzaklaştırmak, sonsuza kadar onu onlardan uzak tutmak, beni Yılmaz'la aile olmaktan kurtarabilirdi. Ne var ki bal arısını babasından uzak tutmak epey zor olacaktı, çünkü yorulmak bilmez çenesi de en az Yılmaz kadar çekilmezdi.

Bir de en önemlisi, onun benden nefret etmesine izin veremezdim.

Benden nefret edebilir miydi aslında ondan da çok emin değildim, fakat artık beni mutlu edeceğine inandığım şeyler Ayperi'yi mutlu eden şeylerden ibaret olmuştu.

Ben ne zaman bu kadar hanım köylü olmuştum acaba?

Kokusunu aldığımda mı, tenine dokunduğumda mı? Yoksa kehribar gözlerini suratıma dikip "naber ayıcık" dediğinde mi?

Her daim onu düşünmeyi bırakıp işime odaklanmalıydım.

Arabaya binip onun yanına gittim, evin önündeki sokakta bekliyordu. İstemsizce üzerinde ne olduğunu inceledim, buna alışmıştım. Yüksek bek bir kot pantolan üzerine kırmızı mini bir mont giymişti. Sırt çantası mıydı o? Saçlarını tepesinde toplamıştı, oldukça özensiz duruyordu, ama çok yakışmıştı. Allah'ım, çok tatlıydı be.

Arabayı durdurduğumda hiç beklemeden biniverdi. Öpüp sarılmayı düşünmüştüm, buna engel olması şaşırtmadı elbette.

"Ay ne vardı yani otobüse binsem? Kızılay dediğin yarım saatlik yol, otobüste zombiler yok ya! Hem zombiler olsa neden otobüse binsinler... insanlar her gün en az iki kere otobüse biniyordur! Kadınların başına her yerde bi şeyler geliyor artık, nedir yani? Her yere seninle gidemem ki! Hayır, şoförlük yapman çok hoş, şımarmıyor değilim." Güçsüz kollarıyla omzuma vurup göz kırptı. "Hınzır seni!" Sanırım nefes almıştı. Şükürler olsun. "Ayıcık ya... böyle tatlı olmayı nereden öğrendin? Hele şu gözlere bak!" Yanağımı iki yandan sıkıp kafamı sallamaya başladı. "Hanimiş ayıcık, hanimiş," diye bağırıyordu. Teslim olmuştum. Beni hamur gibi yoğurması zevk veriyordu.

Güzel seviyordu bal arısı.

"Özledin  mi beni?" Ellerini yanağımdan süzüle süzüle indirip parmakuçlarıyla göğsümü okşadı. Mont yüzünden pek hissedemiyordum, ama bozuntuya vermedim. "Ne yapıyoruz bugün? Hangi kenar köşede oynaşıyoruz?" Surata bak hele ya. Seksi olmayı beceremeyip beni zevkten öldüren bir kadın...

"Bugün sohbet edeceğiz." Kafama sıksam daha iyiydi belki de.

"Nasıl yani? Etmiyor muyuz zaten?"

"Bir planım yok bal arısı, baş başa olmanın tadını çıkaralım."

"Sarılmamız lazım."

"Sen bir yolunu bulursun."

Arabayı çalıştırdım ve nereye gittiğimi bilmeden sokakları takip ettim. Benim rotasızlığım elbette dikkatini çekti. "Yol bizi nereye götürürse oraya gidelim, bir amacımız olmasın." Aniden aklıma gelen bir şeydi işte. Ankara sokaklarında dolaşabilir, daha önce girmediğimiz sokaklara girerdik.

Bal AyısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin