Hiçbir şey. Gerçekten. Hiçbir şey. Hiçbir şey beni bayıltmamıştı. Atilla beni çok kırmıştı, gerçekten, çok, ama bayılmamıştım.
Bayılmak istediğim çok oldu, bayılamadım.
O anda, kesinlikle bayılmak istemiyordum, ama bayıldım.
Bayılmak tansiyon düşüklüğünden olabilirdi, şekerden, hastalıktan, heyecandan... benimkisi heyecandan olabilirdi, ama değildi.
Düştüm. Mesajı okuduktan sonra yatağın üzerinden, dümdüz, yüzüstü, doğruca parkelerin üzerine düştüm. Alnımı, sonra da burnumu vurdum. Bayılmak tam da o anda gerçekleşti.
Gene bir ses. Bir titreşim. Göbeğimin altında kalmış elim, göbeğimi sallandırıp midemi bulandıran bir titreşim.
Hareket edemeyen bir Ayperi.
Kaçsana bana.
Kaçsana.
Bana.
Kaç.
Felç halinde geçirdiğim birkaç dakika boyunca, hiçbir şey görmüyordum. Duyuyordum, duyacak bir şey olmasa da duyuyordum. Ses kesildi. Telefon bir daha titremedi, ama ben duyuyordum.
Kaçsana bana. Kaç.
Hali hazırda yerde olduğum için düşme hissi olmuyordu, ama yerde olduğumu da hissetmiyordum. Uçuyor muydum acaba?
Kaçsana bana. Kaç.
Düşünüyordum. Hiç susmayan bal misali yapışkan beynim, durmadan işliyordu. Düşünme yetim motor becerilerim gibi beni terk etmemişti.
Kaçsana bana. Kaç.
Sonra, burnumun sızısını hissettim. Alnımdaki zonklamayı. Göbeğim altında uyuşmuş elimi. Kırpışan göz kapaklarımı.
Yok mu bir kolonya?
Okyanuslu olanından?
"Bursa'da kalmış."
Atilla'nın sesi. Ah, tatlı şey.
Kaçsana bana. Kaç.
Hareket etmeye başladım sonunda yavaş yavaş. Parmaklarımı oynattım karıncalanmayı gidermek için. Sonra yerde destek alarak doğruldum. "Selam yer," diye mırıldandım. "Uçuyor olduğumu düşünmek daha iyiydi."
Sırtımı yatağa yaslayıp kafamı arkaya attım. Saçlarımın her teline halat gerilmişti, bir sağa bir sola çekiştiriliyordum.
Kaçsana bana.
Kaç.
Ah, nerelere?
Vah, nerelere?
"Ah!" Göz kapaklarımı sıktım bu sefer, sımsıkı, sımsıkı... nasıl da delice kaçmak istiyordum! "Gel beni al," demek istiyordum. "Koca istiyorum, gel beni al!"
Ses devam etti. Titreşim de.
Yeni yeni kendine gelmeye başlayan kolumu bir yerlere uzattım, telefon neredeydi hiçbir fikrim yoktu. Parmaklarım hareket ediyordu, ama hala uyuşuk olduğundan daha çok boşlukta sallanıyor gibiydi. Elimi değiştirdim ve telefonu zorlanarak açtım. Atilla'dan iki mesaj daha vardı. Şöyle devam etmişti:
03.20 Hazırlanıyor musun?
03.23 Bal sabununu da koyduysan bohçana hemen geliyorum!Ellerimin uyuşukluğu beynime yayılmıştı sanki, düşünmeyi reddediyordu. Haliyle kalbim, "yürü be Ayperi," diyordu. "Yürü!"
Oysa bilmediği şey; benim yürümeyi bile unutmuş olduğumdu! Bacaklarıma bakıyordum umutsuzca, beni taşımayı reddettiklerini görebiliyordum. Sanki onlar... sanki dizlerim ters yönde kıvrılmışlardı da ayaklarım havada dans ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bal Ayısı
Humor"Kocaman bir ayı olabilirim, ama ben bile dünyanın en sevimli bal arısına zarar veremem. Vereni siksinler."