-33-

8.1K 446 78
                                    

Esenboğa'yı bilmezdim de Parçalayanayı'yı çok iyi bilirdim.

Benim şu anda havalimanında bir adet Fransız oğlanı beklediğimi duyarsa itinayla parçalara ayrılacağım da kesindi.

Heh, ne var ki Ayperi sinsi sinsi gelmiş, burada Merlin'i bekliyordu.

Camelot'tan gelmese de Paris'in bağrından kopmuş biriydi kendisi. Benim çok samimi dostum olmakla beraber, meslektaşımdı da... ama bunları Atilla'ya anlatabileceğimi sanmıyordum. İlk baştan beri Fransa'ya ve benim Fransız arkadaşlarıma karşı keskin bir önyargısı vardı. Sanırım ne olursa olsun, beni uçan sinekten bile kıskanacaktı. Tatlı şey.

Yolcuların gelmeye başladığını görünce daha da dikkat kesildim ve onu upuzun boyuyla yolcular arasından seçebildim.

Çılgınlar gibi el kol salladığımda o da beni fark etti ve bu sefer o çılgınlar gibi el sallamaya başladı.

Arkadaşlarımın da normal olmasını beklememek lazımdı.

Koşturarak yanıma geldiğinde, "Hoş geldin!" diye cıyaklayıp sımsıkı sarıldım.

"Hoj buldum!"

Ağzı kulaklarındaydı. İkimiz de birbirimizi gördüğümüz için oldukça mutluyduk. Heyecanımı dağıtabilmek için omzuna bir şaplak attım ve "seni gördüğüme çok sevindim," diye bağırdım.

O da benim gibi bağırarak, "ben de!" dedi.

Birbirimize salak salak sırıtmayı bıraktığımızda baştan aşağı süzdüm onu. Hala çok zayıftı, zaten hiç kilo aldığını görmemiştim. Bir de o kadar uzundu ki gerçekten, Atilla'yla yarışabileceği tek konu bu olurdu. Gerçi kendisi kastan ibaret olduğu için zavallı Merlinciğimin kemiklerini kırabilirdi.

Koluna girdim ve aheste aheste yürümeye başladık çıkışa doğru.

"Zayıflamışsın," dedi, baştan ayağa süzdü. "Ayrıca mesajlarından hiçbir şey anlamadım, sen şimdi bıraktın mı yüksek lisansı?"

Kafamı salladım. Uzun zamandır Fransızca konuşmadığım için garip gelmişti onunla konuşuyor olmak. "Evleneceğim."

Gözleri büyüdü ve yürümeyi bıraktı. "Gerçekten mi?"

"Kiminle dersin?"

Bana şaşkınca bakmaya devam etti, ama sonra kafasını kaldırıp düşünüyor gibi yaptı. "Ayıcık?"

"Tabii ki de bro!" Böğrüne dirsek atıp kaş göz hareketleri yaptım. Merlin diye söylemiyorum, ama kendisi pırlanta gibi çocuktur, bazı şeyler için illa da sünnetli olmaya gerek yoktur.

"İnanılmazsın! Mesajlarından biraz anlamıştım, ama bu kadarını beklemiyordum! Kariyer?"

"Türkiye'de devam edeceğim, merak etme."

Onu havalimanından çıkarıp babamın bizi beklediği yere götürdüm. Kısa bir tanışma faslından sonra arka koltuğa yan yana bindik ve yol boyu babamı sinir eden bir şekilde durmadan konuştuk.

Ankara'da görmek istediği yerlerden bahsetti, üstelik program bile yapmıştı. Ajandasını çıkardı, ciddi bir ifadeyle okumaya başladı. Hani sandım ki sabah Anıtkabir'e gideceğiz, Ulus'taki müzeleri gezeceğiz, TBMM'ye gideceğiz filan... benim Fransız dostum, sandığım kadar masum değilmiş a dostlar.

Çünkü kendisi ajandasından kafasını kaldırıp sakin bir tonla, "Bu gece pavyona gitmemiz lazım," deyiverdi. Üstelik pavyona gerçekten pavyon dedi ve babam bu kelimeyi duyunca dikiz aynasından bir bakış atıverdi.

Bal AyısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin