Gitmişti. Arabanın evin sokağından kaybolmasını izliyordum. "Geleceksin," diyordum kendi kendime. Gelecekti. Beni bırakmazdı. Bırakamazdı.
Her zamanki gibi aklımdaki hüzünlü anları savuşturarak iç çekip boş sokağı izlemeyi bıraktım ve eve dönüm. Işıklar kapalıydı, demek ki evde kimse yoktu. Atilla dadımı getirecek miydi? Ya babam? Ortalara çıkmaya niyetli değildi!
Çantamdan anahtarı bulmaya çalışıyordum. Bütün neşem çekiliyordu yavaş yavaş, ne yaparsam yapayım. İçimden hiçbir şey yapmak gelmiyordu. Parmağımı oynatasım bile yoktu! Öyle ki bedenimi taşımak istemiyordum, yalnızca herhangi bir yere oturup kalsam yeterdi. Bu ben değildim. Kendimi Ayperi gibi hissetmiyordum. Ne düşünürsem düşüneyim dönüp dolaşıp Atilla'ya geliyordum. Geliyordum, fakat umutlu olamıyordum! Ben her zaman umutlu olurdum. Her zaman. Asla bıkmazdım. Asla. Şimdi... Atilla beni ürkütüyordu. Onun geri geleceğine ne kadar inanmışsam beni terk etmiş olabileceğine de o kadar inanıyor gibiydim ve bu beni korkuyordu!
"O gelecek," diye hatırlattım kendime. "hadi ama! Sen Ayperi'sin. O gelecek diyorsan o gelir!" Kendimi sürekli bu şekilde telkin ederek nihayetinde anahtarı buldum. Demirin anahtarlıklara sürtme sesini işittiğimde gülümsedim. Bu ses bana iyi geliyordu. Kilidi çevirirken Eyfel heykelciğini, renkli tüycükleri, bez parçalarını, nereden aldığını bilmediğim çeşit çeşit anahtarlıkları izledim. Bunlar bendim. Bende her şey vardı. Ben... ben umutsuz olamazdım!
Sıcak hava beni karşıladığında çok çok daha mutluydum! "Ah! Geleceksin işte!" diye bağırıyordum boş eve. Her şey bıraktığımız gibiydi. Bıraktığımız gibi?
Sanki az önce orada değilmişim gibi dış kapıyı geri açarak Atilla'nın kağı önünde devirdiği korumalar hala orada mı diye baktım. Gerçekten bunu yaptım. Onlar orada elbette değildi, fakat Atilla'nın ayı misali üzerime yürüyüşü canlı canlı karşımdaydı!
Misali mi?
"Ayısın ayı! Ayı, ayı, ayı..." defalarca sayıkladım. Sayıkladıkça iyileştim. Sayıkladıkça kendime geldim. "Ayısın ve geri geleceksin. Bensiz duramazsın. Ben sensiz duramazsam sen de bensiz duramazsın!"
Odama doğru yürümeye başladım. Kendimi yumuşak ve son derece uyumlu çarşaflarıma attığımda derin bir soluk aldım. Burada şimdi bir de Atilla olacaktı ki! Hazır babam ve dadım yokken onu ne güzel eve atardım ama!
"Hah, yaramaz kız seni!" kendi kendimi bir müddet sevdim. Çok daha iyiydim. Çok daha iyi. Gelecekti. Gelecekti. Emindim. Ben Ayperi'ydim, o Atilla'ydı. Gelmeliydi. Başka yolu yoktu. O ayıydı, ben bal arısıydım. Bana ihtiyacı vardı. Gelecekti.
"Gelecek," dedim bir kez daha tavanı izleyerek. "Gelecek." Kendimi ikna etmeye devam ettim. Zaman ve mekan kavramım o anlık kaybolmuştu. Tek düşündüğüm onun gelecek olmasıydı.
"Gelecek."
Aniden ayağa kalkıp çantama yöneldim. İçinden telefonumu ve şarj aletini çıkararak yatağımın kenarında prize taktım ve yatağıma geri tırmandım. Telefonun açılmasını beklerken çok heyecanlıydım. Sanki inadına her zamankinden daha ağır açılıyordu. Onu kaç gündür elime almadığımı hesap etmeye çalıştım, ama emin olamadım.
Bir yıl?
Hadi altı ay olsun...
Üç ay mı yoksa?
Gözlerimi kırpıştırdım. Hadi taş çatlasın da bir hafta olsun!
Gerçekten unutmuştum, ama bence bir yıl mantıklıydı.
Keyifle gülümseyip telefonun kendine gelmesine müsaade etmeden internete bağlandım ve arama çubuğuna "Atilla" yazdım. Ne zekiydim ama!
Elbette hiçbir şey bulamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bal Ayısı
Humor"Kocaman bir ayı olabilirim, ama ben bile dünyanın en sevimli bal arısına zarar veremem. Vereni siksinler."