Haftanın ilk günü. Patron "İslerinizi bitirene kadar tuvalete dahi gitmek yok.!" dedi. Ahh nefret ediyorum bu adamdan. Benimle bi derdi olduğunu düşünüyorum. Her büyük sorumluluğu bana yükleyip mükemmel bir şekilde yapmamı istiyor. En ufak bi hatamda bile beni uyarmak yerine herkesin içinde azalıyor. Eğer birsini öldürebilme hakkı verselerdi hiç düşünmeden şu lanet herifi öldürürdüm..
Vee yine herkes işini bitirdi, yine en sona kaldım. Neden mi. Tabiki o şerefsiz adam yüzünden. Herneyse...
Koca ofiste ışığı yanan tek yerin benim odam olması.. Normalde bu tarz şeylerden korkmam ama, şimdi bi ürktüm. Yorgunluktan ne hissedeceğimi şaşırmış olmalıyım. Eve gidip miss gibi yatağıma yattığımda kendime gelirim.
Ne demek asansör çalışmıyor ya. Onca katı merdivenle mi inicem şimdi. Bi bu eksikti zaten.
Bu saatte ofisi hiç sevmiyorum. Merdivenlerden inerken ayak seslerimi ve nefesimin sesini duyuyorum. İşin kötü yanı yankı da yapıyor.
Arabama doğru ilerlerken takip ediliyormuşum gibi hissediyorum. Sanki bir şeyden kaçarcasına hızlı adımlarla gidiyorum arabama. Kapıyı açıp direksiyona oturunca derin bi nefes alıyorum. İçim biraz daha rahat. Güvendeyim.
Dikiz aynam.. Park yerinden çıkmak için baktığımda arka koltukta bir şeyler olduğunu fark ettim. Telaş yapmadan çıktım otoparktan. Orada her şey olabilir. Peki neydi o şey? Nerden gelmişti? Kim getirmişti? Karakola giderken bunları düşünüp durdum. Sürekli olarak dikiz aynama baktığımı farkındayım ama engel olamıyorum. Korkuyorum ve merak ediyorum. Sanırım bir yüz gördüm. Birisi mi var arabamda? Bunları düşünürken başımda inanılmaz bir acı hissettim, gözlerim karardı..
İnanılmaz bi baş ağrısıyla gözlerimi açtım. Ellerim ve ayaklarım bağlı ve ağzıma bez dıkıştırılmış bi şekilde arabamın bagajındayım.Ne oluyor? Kim bunları yapan? Ağlamaklı oluyorum ama ağlamak çare değil. Tamam sakin olmalıyım. Nasıl kurtulabilirim bulmam lazım.
Ben ellerimi çözmeye çalışırken araba bi anda duruyor. Bagaj açılıyor. Hava karanlık ve karşımda o yazı.. Welcome to California