Yeryüzünde duran bir lav gölü bul ve elmas zırhı giyerken içine atla. Canının yarısı tükenene kadar kendini boğ. Birden kendini obsidyenden yapılmış bir odada bulacaksın. Orada Gatekeeper (Bekçi) isimli bir adamla karşılaşacaksın. Onu öldürdüğünde, doğu tarafındaki duvarda elmas bloklarından oluşturulmuş bir yol belirecek. Bir dakika boyunca falan yürüdükten sonra, kendini Glowstone'dan oluşturulmuş kocaman bir mağarada bulacaksın.
Daha sonra final boss ile karşılaşacaksın, normal cümlelerle açıklanamayacak kadar garip, bizim dünyamızdan olmadığı çok belli olan bir yaratık. Eğer onu öldürmeye çalışırsan, elmas yolun diğer kısmında bir oda çıkacak. Bu yer Nether'ın tersine gidiyor.. ama buraya girdikten sonra herşey dahada berbatlaşıyor. Burada, Minecraft'ın gerçek oyunu başlıyor.
Buraya girdiğinde, gördüğün tek şey cam bloğuna benzeyen ve hafif ışık saçan bir zemin. Hava karanlık, fakat hafif ışık saçıyor oda. Görebildiğiniz tek şey, render distance'yi far yapsanız bile, ışık açan hava ve zeminden başka birşey yok. Daha sonra birşeyin ses çıkardığını duyuyorsun, bu sesi herhalde daha önce farketmedin çünkü bu dünyaya girdiğinden beri bu ses çıkıyor. Ses tanıdık, fakat bir saniyelik bi düşünceyle daha önce duymadığını biliyorsun, ve bundan başka birşey duymayacağını düşünüyorsun. Işık dahada kararıyor, ve güneş hafiften kendisini gösteriyor, ve bu garip ses dahada dokunaklı işitilmeye başlıyor. Neredeyse tiz bir ses.
Havada yıldızlar beliriyor, fakat Minecraft'ın doğasındaki gibi blok şeklinde değiller, harika bir görünümleri var, sanki bir tanrı tarafından yaratılmış gibi.
Havada anlamsız sesler çıkararak uçuşmaya başladılar, alçalıp yükselerek. Bu kısımda oyunum kasmaya başladı.
Render Distance'yi düşürmeye çalıştım fakat butona basmamla beraber ekran başka dünyadan gelmiş gibi görünen suratlarla doldu, gri ve beyaz gölgeleri olan suratlar.
Her frame'de değiştiler, saniye saniye. Ne olduğunu anlayamadım, o yüzden görev yöneticisini açıp minecraft.exe'yi sonlandırdım.
Bir kaç dakika sonra oyunu tekrar açtım, ve ana menüde bir mesaj gördüm. "Bulutları durdurmaya nasıl cürret edersin." Yeşil yazılar ekranı doldurana kadar büyüdü, fakat genede dünya seçme kısmına gelebilmeyi başardım.
Temin oynadığım dünya 5 mb büyüklüğündeydi. Tıkladığımda, 1 dakika boyunca loading ekranıyla bakıştım. Fakat yazılar sadece "Bulutlar yükleniyor" yada "Bulutlar şekillendiriliyor" idi.
Bu başka dünyadan gelmiş gibi görünen yer sonunda yüklendi, ve gene o garip sesle beraber bir geceye başladım. Etrafı araştırmaya karar verdim, 20 dakika boyunca yürüdüm ve etrafa bakındım fakat hafif ışık saçan bir zeminden başka birşey yoktu. Fakat en büyük değişikliği farketmem uzun sürmüştü.
Çıkan ses yavaşça melodik olmaya başladı. Üç sesli parçalar hakkında fazla şey okudum, "şeytanın notaları", dinlediğim metal müziğin temeli ile aynı, fakat bu biraz değişikti. Müziği dinledikçe gerginleşiyordum. Ne biçim bir müzik olduğunu düşünemeden, yolumda bir bulut gördüm. Ona doğru yürüdüğümde bulut dahada büyüdü.. ve dahada... ve dahada... ve dahada... ve dahada... ve dahada.. ve dahada.
Bu bulut duvarı daha önce oyunumun kasmasına yol açmıştı, gene oyunumu gülümseyen suratların doldurmasını bekledim, fakat tekrar oyun devam ettiğinde gördüğüm şey Notch'un surat dediği bloklardı.
İskeletlerin, zombilerin ve Creeper'ların suratlarını gördüm. Yıllar önce unutulmuş gibi görünen suratları olsa bile, bir duyguyu yansıttıkları apaçıktı. Suratlarından göz yaşı süzülüyordu, küçük bir pixel olarak, bu blok kafalardan süzüldüler.
Bu bana teyzemin anıtını hatırlatmıştı.
Oyunun amacını yapmaya karar verdim, creeper suratına bakmayarak. Kazmam, küreğim, baltam yoktu, yada şöyle söyleyeyim envanterim yoktu. Neden olduğunu bilmiyordum fakat geri dönemeyecek kadar büyük bir gizemin içindeymişim gibi görünüyordu.
Uzaklaştıkça ekrandaki surat dahada gözyaşı döktü. Harika yıldızlar hala havada alçalıp yükselerek şeytani müzikle beraber uçuşuyordu. O anda birden bir patlama yaşandı ve açılan yerden ateş süzüldü.
Geriye çekildim, öleceğimi sanmıştım, fakat canım hala tamdı, aslında ateş bana hiç zarar vermemişti. Yakınlaştım ve gene birşey olmadı. Ateşin içine doğru gittim, gerçekçi sesler çıktı, vücudumun yandığını biliyordum. Fakat hiçbir değişiklik olmadı, canım tamdı, bende bu ateşi içeren salonda yürümeye başladım.
Aşağı yürüdüm, sadece bedenimin yanma seslerini ve ateşin seslerini duyuyordum. Daha sonra bir insan sesi duyuldu, keskin bir sesti, sanki şeytan konuşuyormuş gibi. Şunları dedi;
"BU SENİN BELAN. BU SENİN TUTKUN. BU SAFLIK." Bunu duyduktan sonra aşağı yürümeye devam ettim. Nether'a benziyordu, fakat çok daha güzeldi. Ateş ve lav hala vardı, ve geometrik şekiller dünyayı tamamlıyordu. Başka insanlarda gördüm, bana benziyordu onlarda.
Fakat bu korkunç şeyleride gördüm: Creeperlar, iskeletler, zombiler - hepsi zincirlenip esir alınmış. Bağırıyorlar, ağlıyorlar, eğlence için işkence çektiriliyorlar.
Onları masaya bağlanmış halde gördüm, bağırsakları kahkahalar atan insanlar tarafından kazmayla çıkartılıyordu, tıslama ve hırlamaları yerini çığlıklar ve ağlamalar almıştı. Etrafa saçılan kanlar çok iyi görülebiliyordu. Kendi suratımdan çıkıyormuş gibi görebiliyordum. Vücut anatomileri belli oluyordu.
İnsanlardan birisi bana baktı, kesip biçtiği zombiden uzaklaştı, benim gözlerimin içine bakıp şunu dedi;
"Cehennemine hazır ol, sikik."
Bana vurdu ve canım azaldı, koştum, neden düşmanları olduğunu bilmiyordum. Koşarken oda beni kovaladı, şunları söyleyerek;
"Senin cehennemin bizim hapishanemiz. Bize yaşattığın acıları hissetmeye hazır ol."
Koşarken, korkunç müzik hala çalıyordu. Kendimi duyabiliyordum, yanan vücudum değil, yüksek sesli nefes alışım değil, kendi tıslamamı duyuyordum.
Onlar beni kovaladıkça ben kaçtım... onlar yok olana dek. Küçücük bir odadaydım - dışarıdaki ateş biraz aydınlatıyordu - fakat hala karanlıkla kaplıydı. Şeytani bir sesin konuştuğunu duydum,
"SONUNDA KENDİN OLDUN. SENİN İNSAN ŞEKLİN ŞİMDİ YANIP KÜL OLDU. ŞİMDİ VÜCUDUN VE RUHUN TAMAMEN SAF! GİT İNSANLARINI SERBEST BIRAK VE ONLARI CEZBEDEN ŞEYTANİ FİGÜRLERDEN KURTAR!"
Ne yapacağımı bilmeden, arkamı döndüm. Bir Creeper tam gözlerimin içine bakıyordu. Koşmaya çalıştım fakat sadece bu küçük odanın başka bir duvarına koşabildim. Geri dönünce, bir ayna gördüm.
Aynaya baktım, iğrenç görünen bir Creeper tam gözlerimin içine bakıyordu. Hiç canımın kalmadığını farkettim. Azalmış değil, bildiğiniz can barı yoktu. Dışarıdaki ateşe doğru yürüdüm, sadece kendi tıslama seslerimi duyabiliyordum. İnsan mobları bana doğru geldi, yasak ilahiyi söyleyerek. Ters olarak, düz olarak, latince, hırlayarak, bağırarak, kusarak (bunu ben ekledim) , bu ilahiyi tekrar tekrar söylediler, "Vox es mundi, inferno captivare ANTI-DEI."
Koşmaya çalıştım fakat donup kalmıştım. Etrafımı sardılar, tısladım, feryat ettim, çığlık attım. Ekran inanılmaz derecede detaylı bir hal aldı, sanki gerçek dünyaya bakıyormuşum gibi. Müzik daha sesli çaldı, kulağımın acayip derecede çınlaması ile beraber, patladım.
Creeper ben, canavar ben, terörist ben, katil ben. Sefil benliğimi sefil yoldaşlarım için kurban ettim. Korktuğum şey haline geldim.
Dünyayı saran terörlerin kurtarıcısı haline geldim. Benim dünyam, benim varoluşumun cehennemi, toprak, bizi sonsuzmuş gibi görünen manzarası ile eğlendiren hapishane.
Cehennemden çıkıp, sonunda gerçek formuma ulaştım: Canavar, mahkumları hapishanelerinden kovalayan şey. Kurtarıcı.
Ekran boştu. Sadece terörün tıslama ve hırlama sesleri duyuluyordu. Dedikleri şeyleri anladım. Bana taptılar. Ses devam etti, kulaklarım çınlayana ve kulaklığım uğuldamaya başlayana kadar. Sesi kapatmaya çalıştım fakat hiçbirşey olmadı. Ağladım ve yere düştüm.
Yapabildiğim tek şey bütün bunların ne anlama geldiğini düşünmekti. Kendimi bu dünyevi hapis içinde bir mahkummuşum gibi hissettim. İntihar etmeyi düşündüm, diğer dünyaları görmeyi, fakat hemen vazgeçtim.
Kendimi topladım, bilgisayara dokundum, ve hayatıma devam ettim, tıslama ve feryat etme seslerini duymaya devam ederek. Bunları yazarak..