13.Bölüm

276 114 6
                                    

Hayatta masum olan kaç kişi vardı? Bir miydi, yoksa iki?

Önemli olan masum olup olmamak değildi aslında. Bekaretini kaybetsen kaç yazacaktı? Önemli miydi sanki hayat? Önemsizdi. Masumluk değil de... Karakter önemliydi bence en çok. Karakterin yoksa, gururun olmazsa nasıl yaşayacaktın asıl? İşte böyle yaşamak zordu; Gurursuz.

Gururumu yerler altına alan hiçbir şey olmamıştı hayatımda. Gurursuz yaşamak mı? Ah, hiç de bana göre değildi. Karakterimin dışına çıkmaz, hiç olmayacağım bir insana bürünemezdim. Ben böyle kendimdim, bendim. Başka bir hale bürünmek beni kötü gözüktürmekten başka hiçbir şey yapmazdı, yapamazdı. Mutluluk maskemi yüzüme takamamıştım, beceriksizdim bu konuda. Maskeyi takmak istiyor muydum, orası tartışılırdı da zaten.

Bugün kendimi belki de şu son iki yıllık hayatımda ilk defa iyi hissediyordum.Yataktan kalkıp banyoya girdim ve üzerimdeki kıyafetleri çıkardım. Kabine girip suyu ılığa ayarladım. Başımdan aşağı su dökülürken hiç hareket etmedim, sadece bekledim. Durdum ve bedenimin gevşemesini bekledim. Şeftalili şampuanımı alıp iki kere başımı yıkadım. Yine aynı şeftalili duş jelimle vücudumu temizledim. Vücudumu suyla durulayıp suyu kapattım ve havluyu bedenime sararak odama gittim.

Başımdan halıya su akıyordu, bunun için odamdaki havluya başımı sardım. Çekmeceden iç çamaşırlarımı alıp giydim. Kendi kot pantolonum ve okul gömleğimi de iç çamaşırlarımın üstüne geçirdim. Havluyla saçlarımı artık her ne kadar olduysa kuruttum. Bugün saçlarımı açacaktım.

Hem de tereddütsüz, düşünmeden.

Tamam, elbise veya etek tarzı şeyleri giymeyecektim hala ama hiç değilse saçlarımı açacaktım. Eh, bu da bir gelişmeydi.

Özenle tarayıp salık bıraktım. Biraz nemliydi ama okula gidene kadar kururdu en azından, yani sanırım. Çantamı alıp evden çıktım. Cumartesi günü film izledikten sonra biraz oturmuştuk. Sonra da eve gitmeyip, onlarda kalmıştım. Pazar günü ise yine onlarla sıradan bir gün geçirmiştim.

"Abla, topu atsana ya!" bana mı sesleniyorlar diye biraz etrafıma baktım ama dışarıda pek de insan yoktu ve kimse çocuklara bakmıyorlardı.

Çocuklara döndüm. "Oğlum ne biçim maç oynuyorsunuz siz? Ordan buraya top mu atılır?!" diye kızdım.

"Ayıp ediyorsun ama abla, biz çok güzel futbol oynuyoruz bir kere." dedi farklı bir çocuk sesi. Onun yanına gidip dizlerimin üstüne çöktüm boyuna yetişebilmek için. En fazla 6 yaşındaydılar, 5 de olabilir tabii, bilemiyorum.

Saçlarını karıştırıp, "Öyle mi bıcırık?" diye sordum.

Kaşlarını çatıp minik elleriyle kendini gösterdi. "Ben miyim bıcırık?"dedi.

İçtenlikle güldüm onun bu tatlı haline. "E tabi bıcırıksın"

"Vay canına, ne güzel gülüyorsun sen öyle."dedi

Kumral saçlarının üstünü öptüm."Bu güzel gülüş sana hediyen olsun o zaman tamam mı?" diye sordum.

"Tamam, hediyemi çok beğendim."

"Hmmm,öyle mi?"

Kafasını salladı gülümseyip."Sen de ne güzel gülümsüyormuşsun öyle."

Küçük elleriyle kafasını kaşıdı. "Öyleyse o zaman ben de sana bunu hediye edeyim." dedi.

"Hediyeni çok beğendim bıcırık." dedim."Ama bu hediyeleri kimseye söylemiyoruz değil mi?"

"Neden söylemiyoruz?" diye sordu.

İmtihanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin