Bu bölüm biraz kısa oldu ama bir sonraki bölümü daha uzun yazmaya çalışacağım . İyi Okumalarr!..Hayat bir yaprak gibi yavaş yavaş soluyor!
Rengi , sertliği , kokusu bile değişiyor ve her yaprak gibi hayatta bir gün bir daha geri gelmemek üzere soluyor. Daldan düşen bir yaprak düşünün. Yemyeşil canlı bir yaprak. Rüzgarlar , sarsıntılar, yakıcı bir güneş o yaprağın solmasına en etken nedenler değilimidir ? Peki bir insan hayatini bir yaprağa benzetirsek sizce bu doğru bir yaklaşım olur mu? Bence olur! Zorluklar çıkar önüne bir insanın ordan oraya savrulursun yıkılmamak için direnirsin. Bir şeyler seni içten içe yakar bitirir ve sen bunca zorluğa dayanırsın ve her yaprağın öldüğü gibi sende birgün Solarsın!..Dayım kanser hastasıydı. Bu zalim hastalıkla yıllardır savaşıyor ve bu hastalık onu günden güne eritiyordu.
Çok zayiflamişti kemoterapi yüzünden başında saç kalmamıştı. Soğuktan korunmak için ve en çokta o gür saçlarının döküldüğünü kimsenin, hatta kendisinin bile görmemesi için başında hep siyah bir bere olurdu.Tedavi için yurt dışına gittiğinde ben on beşli yaşlardaydim. Yani neredeyse 2 yıldır görmüyordum dayimi. Türkiyede tedaviye yanıt vermeyince başka bir ülkede daha uzman doktorların onu bu hastalıktan kurtarabilcegine inandığı için 2 yıl önce yengemle birlikte gitmişlerdi yurtdışına.
Hiç beklemezdim Türkiye'ye geri döneceğini. Her telefonla konuştuğumuzda gittiği ülkeyi ne kadar cok begendiginden ve ülkenin gerek mimari ve gerekse turizm bakımından çok beğendiğini ve hayalindeki gibi bir eve sahip olduğunu söylerdi. Bu anlattıkları şeyler ne kadar ilgimi çeksede ülkemi çok seviyor ve bu ülkede yaşamaktan gurur duyuyordum.
Arkamı döndüğümde karşılaştığım kişi dayımdı. Şaşkınlıktan olsa gerek durduğum yerde kalmış ve gözlerimi hiç kırpmadan ona doğru bakmaya başlamıştım.
Dayım" Küçük prenses dayina sarilmicakmisin? " diye gülerek sorduğunda girdiğim şoktan zor da olsa çıkmıştım. Çantamı yere atıp dayima doğru koşarken göz yaşlarımın akmamasi için, gözlerimle adeta savaşıyordum. Dayıma sarıldığımda tuttuğum göz yaşlarımı bir anda istemeden de olsa serbest bırakmıştım. Ağladığımı fark eden dayim beni yavaşça kendisinden uzaklaştırarak konuşmaya başladı .
- " Neden ağlıyorsun prensesim? Sana ağlamak hiç yakışmıyor . " diyerek göz yaşlarımı sildi ve beni tekrar kendine çekerek sıkıca sarıldı.
Dayımı çok seviyordum. Ona bisiy olmasından da çok korkuyordum. Dayimla aramızda fazla yaş farkı olmadığı için gayet iyi anlaşıyorduk. Iki arkadaş gibi sohbet eder sık sık birbirimize vakit ayirirdik. Dayimla aramızda anlayamadigim derecede çok kuvvetli bir bağ vardı. Ne biliyim benim dayım çok farklıydı tertemiz yüreği, ahlaki değerleri bugüne kadar tanıdığım hic kimseye benzemiyordu.
Dayimla yavaş yavaş yürürken sohbet etmeye başlamıştık . Bana 2 yil boyunca başından geçenleri ve yaşadığı güzel anılarını kısa da olsa anlatmıştı. O yaşadığı ülkeyi anlatırken sanki o ülkeyi bende görmüş ve o ülkede yaşamış gibi hissediyordum.
Eve geldiğimizde dayım zili çalıp saklanmıştı. Annem kapıyı açtı içeri girdim ve annem kapıyı tam kapatacakken bi kol annemin kapıyı kapatmasina engel oldu. Annem biranlik bir korkuyla kapıyı kendisine doğru çekip bu kişinin kim olduğuna bakmak istedi ve baktığında heyecan ve mutlulukla karışık göz yaşlarıyla telaşlı bir şekilde
- " Mu- Mu - Mustafa. " diyerek sıkıca sarıldı. annemin konuşurken sesi titriyordu. Onları bu halde görmek içimi fazlasiyla açıtmıştı. Ağlamamak için gözlerime karşı direniyordum ve bu direnişte bu sefer kazanan ben olmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senin İçin
RomanceBir insanın sana neler verebileceği değil, " SENİN İÇİN " Nelerden vazgeçeceği önemlidir! ❤