"Umutsuzluğun içinde bile 'umut' varken, nasıl umut etmekten vazgeçebilir ki insan?..."
Mizgink63.
Multimedia: Yaşadığım yerde ki gün batımı. İlk defa böyle bir şey gördüm. Ve çok beğendim. Buraya koymak istedim. Umarım sizde beğenirsiniz ( fotoğraf gerçektir. Bizzat ben çektim ^-^)
İyi okumalar :)
》》》》》》》》》》》》》》》》》》》》》
Berfin'den...
Bir yerde okumuştum: 'Umut, insanoğlunun en büyük düşmanıdır.' diye. İlk başta hiçbir şekilde anlamamıştım. 'Nasıl?' diyordum.
Gerçekten nasıl olurda umut, insanın en büyük düşmanı olabiliyordu? Sonuçta umut olmazsa insan, yaşamak için bir nedeni olduğunu düşünmez ve ölmek ister.Ama sonra yaşadıkça yazarın, neden bunu dediğini anlamıştım. Umut etmek, istediğiniz ve hayallerini kurduğunuz şeylerin gerçek olmasını istemek demek. Yaşanacağına inandığınız şeylerin gerçekleşmesi için çaba sarfedip, umut edersiniz. Buraya kadar her şey çok güzel. Yani yazarın dediği gibi: Umut, düşmanınız değil.
Ama ya o umut ettiğiniz hiçbir şey gerçekleşmez ise? O zaman ne hissedersiniz?
Tek kelime ile: Yıkılmışlık...
Sonra peki? Ölmek istersiniz...
İşte yazarın demek istediği de tam olarak bu! Umut edip, sonra kendinizi en dipte bulursunuz. Sonra her şeye lanet edersiniz. İşte tam o zaman umut, sizin düşmanınız olur. Bir daha umut etmek istemezsiniz. Çünkü, zaten umut ettiğiniz için en dipte bulursunuz, kendinizi...
Aradan zaman geçer ve bir bakmışsınız eski yaralarınız iyleşmeden, yeniden umut ediyorsunuz, yarınlar için...
Ben de öyleyim işte. Her an Kormaz'ın, beni hatırlaması için bir sürü şey yapıyorum. Umut ediyorum, 'Bu sefer olacak!' diye. Ama bir bakıyorum hiçbir şey olmamış. Hayal kırıklığına uğruyorum. Umutlarım, sanki bir balığın sudan çıkıp, nefes almak için çırpınması gibi çırpınıyor. Ve sonuç: Ölüyor, bütün umutlarım...
Ama tıpkı balığın son nefesine kadar tekrar nefes alacağına inanması, tekrar suya kavuşacağına düşünmesi gibi, bende her umutsuzluktan sonra tekrar tekrar umut ediyorum. Ve sonumuz balığın ki ile benzer şekilde bitiyor. Balığın bedeni ölüyor, ruhu öbür dünyada yaşıyor. Benim ise: Umutlarım ölüyor, ruhum bu dünyada her seferinde bir kere daha acı çekiyor.
Ama bir türlü ölmüyor, ruhum. Umut edip iyileşiyor. Sonra tekrar umutsuzluğa uğrayıp yararlanıyor.
Ruhum, yanıyor sonra küllerinde doğuyor. Sonra tekrar yanıyor...
Bu döngü ne zaman bitecek? Hiçbir fikrim yok. Ama sanki her umutsuzlukta bir kere daha güçlenerek doğuyorum, küllerimden..."Berfin. Duyuyor musun beni? Hey!"
Bir anda irkildim.
"Hı?" diye saçma bir soru çıktı dudaklarımdan.
"Düşüncelere öyle bir dalmışsın ki, beni dinlemiyorsun bile."
İdil'in sitemli cümlesinden sonra gülümsemeye çalıştım.
"Özür dilerim." dedim. Gerçekten üzgündüm.
"Tamam önemli değil. İyi oldun mu biraz?"
'Bilmiyorum.' demek istedim. Ya da 'Korkmaz olmadan hiçbir zaman iyi olmayacağım!' demek istedim. Ama dudaklarım, çok başka bir şey söyledi:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİS VE HİSSİZ
Teen Fiction(EŞSİZ ÇİÇEKLER serisi-1) NOT: Serinin kitapları birbirinden bağımsızdır! Yaşananlar önemli değildi. Yaşatanlar ve geride bırakılan darmaduman olmuş hisler önemliydi. *** Denizin dalgaları, beni anlatmak için var sanki... Ba...