28.BÖLÜM>>

345 25 6
                                    


"Bazen öyle özlenir ki özlenen bilse, yokluğundan utanır."

Aziz Nesin.





¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤

Berfin'den...









"Berfin?"

Adamı telaffuz edilmesi ile arkamı döndüm ve bana seslenen kişiye baktım.

"Efendim, Dilan yenge?"

"Yadê Delal odasına geçsin dedi."

Derin bir soluk bıraktım ve babaannemin verdiği emre saygı göstererek mutfaktan çıkıp, kimseye bakmadan konağa girdim ve odama çıktım.

Bizim buralarda genelde mutfaklar konağın içinde olmaz. Bizim mutfakta konağın hemen bitişiğinde. Konağın çevresi büyük ve telli duvarlarla çevrili ve çevresinde de onlarca koruma var.

Dostlarımız olduğu kadar düşmanlarımız da var. Konağın arkadaşında ise küçük bir bahçe var. Daha doğrusu bizim Urfa dışındaki çiftliğimizin bahçesine göre küçük. İstanbul'daki yalıların bahçelerine göre daha büyük.

Merdivenlerin sonuna geldikten sonra sola döndüm ve odama girip, kapıyı kilitledim ama ışıkları açmadım.

Babamlar dün gelmişti, onlar geldikten sonra bu gün de Mirhan abim apar topar İstanbul'a gitmişti. Tabi yine sinirli bir şekilde.

İki gündür konak çok kalabalıktı. Yüzlerce misafir ağırlamıştık. Sadece Urfa'dan değil, Diyarbakır, Antep, Batman, Şırnak gibi birçok yerden aşiret büyükleri gelmişti. Annemler geldiğinden beri daha evin büyükleri toplanıp konuşmamıştı. Abimin de bu gün İstanbul'a gitmesinden dolayı bu konuşma büyük ihtimalle ertelendi.

Banyoya girdim ve kısa bir duş aldım. Banyodan çıktıktan sonra üstüme bir şeyler giydim ve saçlarımı kuruttum. Saçımı gevşek bir örgü yaptım ve karanlık odada yürüyerek camın önündeki kadife tekli mor koltuğa oturup, dışarı izlemeye başladım.

Beklemediğim bir anda karanlık odada dikkatimi hemen çeken küçük bir ışık yükseldi. Yatağıma baktığımda ışığın, komidinin üstündeki sessizde olan telefonumdan yükseldiğini gördüm.

Koltuktan kalktım ve telefona doğru yürümeye başladım. Elime aldığım telefonun üstünde gördüğüm isim ile gözlerim dolmaya başladı.

İdil arıyordu.

Küçük farem...

Günlerdir beni arıyordu ama ben açamıyordum. Açmaya cesaretim yoktu, konuşmaya gücüm yetmez.

Annemler, geldiğinden beri birkaç kelimelik bir konuşmamız oldu ve annem, benim telefonlarımı açmamamdan dolayı İdil'e mecburen gerçekleri anlattığını söyledi.

O da benim gibi darmadağın olmuş. Günlerdir hâlâ benimle konuşmaya çalışıyor ama ben inatla telefonlarına cevap vermiyorum. Cevap veremiyorum. Günlerdir tuttuğum gözyaşlarım akacak ve ben yıkılacağım.

O'nu da yıkacağım. Cesaretim yok buna.

Ben bunları düşünürken arama sonlandı ve tekrarlandı. Saat gece yarısına geçiyordu.

Sanırım ikimizin de beklemediği bir anda telefonu açtım.

Bilinçli bir şey değildi. Kendiliğinden gelişti her şey. Telefonu kulağıma yasladım ama konuşmadım. O da konuşmadı. Birkaç saniye sessiz kaldık. Sonra İdil'in kısık ve pürüzlü sesi yükseldi karşı taraftan.

HİS VE HİSSİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin