"Dürüstlük pahalı bir mülktür, ucuz insanlarda bulunmaz."
Honore de Balzac.
DengesZzz ithafen :)
¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤¤
Aydan'dan...
Benim beğeneceğimi düşündüğü bir yere mi gideceğiz? Nasıl bir yer acaba?
N'apıyorum ben ya? Ben, bu adama ne çabuk güvendim. Niye güveniyorum hiçbir fikrim yok ama kendimi O'na karşı suçlu hissettiğim için kabûl ettim bu yemeği. Zaten bir daha birbirimizi göreceğimiz de yok. Bir yemekten bir şey olmaz.
Sessiz bir yolculuktan sonra İstanbul'da çok nadir olan, ağaçların gür olduğu bir yerde durdurdu arabayı. Gözlerini bana çevirdi ve hafif bir şekilde tebessüm etti.
"Umarım düşündüğüm gibi beğenirsiniz."
"Görmeden yorum yapamayacağım." dedim.
Arabadan indik ve iki büyük çınar ağacının ortasındaki uzun merdivenlerden yan yana çıkmaya başladık. Merdivenler hem uzundu hem de çoktu. Giriş kapısına geldik ve içeri girdik.
Takım elbiseli bir adam gülümseyerek bize doğru geldi ve Amed'in yanında durdu.
"Hoşgeldiniz Amed Bey. Sizi burada görmek çok mutlu etti beni." dedi ve el sıkıştılar.
"Hoşbulduk Engin Bey."
Amed, bana döndü ve Engin denen adamla bizi tanıştırdı.
"Aydan Hanım, Engin Bey buranın sahibi. Uzun zamandır tanışıyoruz. Engin Bey, yanımdaki bayan da Aydan Hanım. Buraya sizin güzel yemeklerinizi tatması için getirdim."
Adam sonra bana döndü ve elini uzattı. El sıkıştık.
"Sizde hoşgeldiniz Aydan Hanım."
"Hoşbulduk." dedim.
Engin sonra Amed'e döndü ve eli ile bir yeri gösterdi.
"Her zamanki yerinize buyrun lütfen."
Adamın öncülüğünde birkaç kat boyunca yine merdivenlere tırmandık ve terasa çıktık. Aslında şuan buraya teras demek doğru olmaz. Tamamen kırılmaz camla çevrili büyük bir oda gibiydi ve baya yüksekteydi. Koca çınar ağaçların en uzun dalları ancak yetişiyordu terasa.
Hava bu gün yağmurlu olduğu için bütün camlar kapalıydı ve ışıklandırmalar açıktı ama hava güzel olduğunda bütün camlar açılıyordu sanırım.
Acaba o zaman da bu kadar güzel oluyor muydu burası? Çünkü şuan tek kelime ile muhteşemdi.Engin Bey'in göstediği köşedeki masaya geçtik ve ben büyülenmiş gibi biraz önce fark etmediğim, görmediğim manzaraya baka kaldım.
Resmen İstanbul ve Boğaz ayaklarımın altındaydı. Muazzam bir görsel şölendi burası. Saatlerce burada oturup, bu manzarayı seyredebilirim. Arkamdan gelen sesle irkildim.
"Beğendiğiniz mi? Ah pardon, yine korkttum sizi."
Yüzümde engelleyemediğim büyük bir gülümseme oluştu.
"Hiç önemli değil. Evet, çok güzel. Bayıldım buraya."
"Beğendiğinize sevindim. İsterseniz masaya geçelim."
"Olur."
Tam sandalyeyi çekecektim ki Amed, benden önce davrandı ve sandalyemi yavaşça çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİS VE HİSSİZ
Teen Fiction(EŞSİZ ÇİÇEKLER serisi-1) NOT: Serinin kitapları birbirinden bağımsızdır! Yaşananlar önemli değildi. Yaşatanlar ve geride bırakılan darmaduman olmuş hisler önemliydi. *** Denizin dalgaları, beni anlatmak için var sanki... Ba...