Lucy'nin ağzından;
Görevimiz Fiore Krallığının Youkoku adlı bir kasabasında. Oraya gidebilmek için bir gün tren yolculuğu yapmamız gerekli olduğundan Cobra şimdiden söylenmeye başlamıştı. Usta ise loncadakilere görevler veriyordu ki bizim ortadan kaybolmamız şüphe çekmesin diye. Her halükarda hazırda Cana'dan bir iletişim kartı almıştık ve Mest loncada hazır vaziyette duracaktı. Çantalarımıza konseyin verdiği formaları koymuştuk ve milletin loncadan çıkmalarını bekliyorduk. Özellikle Natsu'ların çıkmalarını bekliyorduk. Sonunda çıktıklarını gördüğümüzde bizde hazır bir şekilde ustanın yanına gelmiştik.
-Biz gidiyoruz usta. (Lucy)
-Dikkatli olun Lucy. (Makarov)
-Kartlardan biri bende hemen haber vermeniz yeterli. (Mest)
-Biliyorum. Teşekkür ederim Mest. (Lucy)
-Yinede diğerlerine söylemek istemediğine emin misin? (Mest)
-Evet. Neyse biz gidiyoruz. (Lucy) loncadakilerin çıktık ve tren garına doğru ilerlemeye başladık. Tren kalkana kadar vaktimiz olduğundan lavaboya gidip konseyin formalarını giydik. Trenin kalkmasına on dakika vardı. Cobra trene binmek istemiyordu. Nedenini anlamak ise zor değildi. Yanına yaklaşıp omuzuna dokundum.
-Yardım edebilirim. (Lucy) gülümseyerek söylemiştim oda rahatlamış olacaktı gülümsedi. Konseyin verdiği kıyafetler yüzümüzün görülmeyeceği şekilde kapatıyordu. Bu yüzden görenlerde bizi tanımıyordu. Sonunda trene binmiştik. Cobra bana yardım et dercesine bakıyordu, bende yanına gittim ve Lyra'nın gücünü kullandım. Sanırım yaptığım Sorano'nun dikkatini çekmişti bana çok dikkatle bakıyordu. Cobra rahatlatmıştı.
Sonunda tren durmuştu. Millet uyuyordu, bende yavaştan onları uyandırmaya başladım. Youkoku kasabasına gelmiş, çoktan araştırma yapmaya başlamıştık. Hiçbir şey bulamayınca ayrılmaya karar verdik. Üçe ayrılmıştık ve ben her ihtimale karşı yanlarına Mikie ve Gin'i vermiştim. Bizde Gerard ile kasabanın dışında, ormanın içindeki bara gitmeye karar verdik. Gerard'la yürürken konuşuyorduk.
-Erza'dan sır saklamak zorunda kaldığını için özür dilerim. (Lucy)
-Sorun olacağını sanmıyorum. Erza anlayışlıdır. (Gerard)
-Evet kesinlikle öyle. Bu işler bittiğinde ona itiraf etmelisin bence. (Lucy)
-N-ne itirafı? (Gerard)
-Hadi ama beni kandıramazsın. (Lucy) Gerard kızarmaya başlamıştı. Gerçektende çok tatlı görünüyordu.
-Erza'da, sende çok şanslısınız. Birbirinize sahip olduğunuz için. Erza benim için bir arkadaştan çok abla gibi. Sen ise şefkatli bir abi gibi. Umarım güzel bir geleceğiniz olur. (Lucy) Gerard daha da kızarmıştı.
-L-Lucy sen ne- (Gerard) duyduğumuz ses ile konuşmanın bölünmesi bir olmuştu. Bir çığlıktı. Bir kadın çığlığı. Hızlıca sesin geldiği yöne doğru koştuk ve üç adamın bir kıza saldırdığını gördük. Hızlıca yardıma koştuk. Gerard adamlara saldırmaya başlamıştı. Adamlar üstümüzde konseyin kıyafetini görünce geri çekildiler ve bende kıza yardım etmek için yaklaşmıştım onu gördüğümde içimde garip bir şeyler hissettim. Bir an ona dokunmaya korkmuştum aslında güzel bir kızdı ama beni ürküten bir şey vardı. Elini sakince uzattım ve kalkmasına yardım ettim. Eli elime değdiğinde içimdeki o uğursuz his daha da artmıştı.
-T-teşekkür ederim. (Kız)
-Önemli değil. (Lucy)
-Lucy anahtarların? (Gerard) Gerard'ın ne söylediğini anlamak için baktığımda anahtarların dördünün parladığını gördüm neler oluyordu hiç bir fikrim yoktu. Elime Loke'nin anahtarını alıp çağırmaya çalıştım ama kapısını açamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saf Ruh
Fantasy"Sen kimsin?" ..... "neden canım bu kadar çok acıyor?" ..... "cevap versene!!" "Küçük Heartfilia kızı bu senin kaderin. bundan kaçamazsın." "ne demek kaderin? kaderim olan neymiş?!" "senin gibi saf sevgiye inanmış aptalların sonu bu, tıpkı annen...