-On Üçüncü-

3.5K 300 34
                                    


Deponun iki blok aşağısında gölgelik yerde çömelmiş, susturucu ve lazer güdümlü silahımı dolduruyordum. Arkamızda iki büyük benzin tankeri duruyordu. Onları çalmak için rafineriye kadar gitmemize gerek kalmamıştı. Bu şeyleri varoş mahallesinden ayrıldıkları sırada, karayoluna doğru yönelirlerken gördük. Bir tanesine kazara vurdum ve arabamın hafiften hasar almasını sağladım. Her iki sürücü de dışarı çıktı ve söylenmeye başladım. Benim arabama zarar vermeye nasıl cüret edersin! Onu daha yeni aldım! Adamım, bunun bedeli ağır olacak!

Ardından kafalarını birbirine tokuşturarak anahtarları aldım. Kısa bir süre sonra onları attığım çöp konteynerinde uyanacaklarını tahmin ediyordum. Jung Hee tankerlerden birini deponun yakınlarına sürerek bana yardım etti.

Silahımı doldurmayı bitirip sol dirseğimi dizimin üzerine koyarak binanın ön kapısına yakın duran büyük siyah köpeğe nişan aldım. Sadece köpeğin kafasına isabet etmem yeterli olmayacaktı. Mermiyi ayrı zamanda tel çitin deliklerine de isabet ettirmem gerekecekti. Sapan bir mermi, planı altüst edebilirdi. Köpek yapmak istediğim şeyi sezdiğinde hırladı ve o an ağzının kenarından sızan salyasından kan damladığını fark ettim, ayrıca önünde duran kadın cesedinin yüzünün parçalarınıda görebiliyordum. Bu, Kim Taehyung'un başka bir süpriziydi.

Gün batımından bir saat önce Taehyung bir düzine insan ile dönmüştü. Şu anda binanın içinde yirmi bir tane insan vardı. Hepsi iri yarı erkeklerdi. Yanlarında kafkasyalı bir çift vardı. Deponun içine götürülürken ikisi de çığlık atıyordu; ölene kadar da susmadılar. Jung Hee karamsar bir şekilde volta atarken, onları kurtarmak için saldırmamız gerektiğini söylüyordu.

Ama ben iki kişiyi kurtarmak isterken, insanlığı riske atmak istemiyordum.

Battaniyesini yine burnuna kadar çekerek, ''Acı çektirmektense, şu insanları vurmanı tercih ederdim,'' diye mırıldandı.

Uykusuzluktan kanlanmış gözleri, üzerine gaz yağı sıçramış gibi duruyordu.

''Eğer bu bir teselliyse,'' dedim. ''Bu köpekler kudurmuştan beter.''

''Ne demek istiyorsun?''

''Köpeklere insan eti vermiş.''

''Asla.'' dedi gözlerini büyüterek.

''Daha kötüsüde olabilirdi.'' dedim.

Silahımı birinci köpeğe doğrulturken Jung Hee'ye fısıltıyla, ''Onları çok çabuk öldüreceğim. Bunu yaparken benimle konuşma,'' dedim.

''İyi.''

Köpeğin acımasız gözüne tüfeğimin dürbününden nişan aldım. Tetiğe bastığımda, havada hafif bir ıslık sesi duyuldu. Kalibrem düşüktü, buna rağmen köpeğin kafasının üst kısmı koptu.

Sessiz bir şekilde yere düştüğünü diğer köpekler fark etmemişti. Ama çok yakında fark ediceklerdi. Ama onlara bu şansı vermedim. Atışlarımın arasında neredeyse hiç durmadan bir köpekten diğerine geçerek, dokuz tane vahşi köpeği bir dakikadan az süre içinde öldürdüm. Elimdeki silahı yere koydum ve çitleri kesecek makası elime aldım. ''Ben dönünceye kadar bir yere kıpırdama,'' dedim. ''Döndüğümde harekete hazır ol. Her şey planım doğrultusunda gelişecek olursa buradan kaçmamız on dakika sürecek.''

Yalın ayak, sessizce yüksek çitin bulunduğu yere doğru gittim. Şans hala benim yanımdaydı. Saat gece dört'dü ve cadde boştu. Tiyatro binasından uzak değildik. Belki iki kilometre... Burası şehirin sanayi bölgesiydi (Korede sanayi varmı bilmiyom ama yazaym genede sjkskss).

Dosdoğru deponun bulunduğu yere gidip onu havaya uçuracağımız için, çitin içine delik açmak gereksiz olacaktı.

Çitin önünde diz çökmüş halde, çiti kesmeye başladım. Etrafta gözetleyen birilerinin olup olmadığını anlamaya çalışırken ya da kirli pencerelerin yakınlarında birilerini ararken ne bir ses ne de hareket vardı.

Herşey sessiz ve huzur içindeydi. Taehyung'un yoldaşları şuan uyuyordu, bundan hiç şüphem yoktu.

Çit kesme makasım, telefon hatlarındakine benzer, duyulamayacak kadar hafif klik sesi çıkartarak sessizce çalışıyordu. Kestiğim çit parçalarını çaltlamış asfaltın üzerine koydum. Çitin ortasında büyük bir delik açmam beş dakikadan az sürmüştü. Delik, tankerlerimizin geçebileceği kadar büyüktü. Jung Hee'ye ve tankerlerimizin bulunduğu tarafa geri döndüm. Battaniyenin altından kafasını çıkartıp yanan gözleriyle bana baktı.

Yavaşça ayağa kalktı, battaniyesi hala kafasının üzerindeydi. Yaptığım el becerisini uzaktan inceliyordu. ''Uyuyorlar mı?''

''Öyle gözüküyor.''

''Taehyung'un içeride olduğuna emin misin?''

''Onu içeriye girerken gördüm, ama dışarıya çıkıp çıkmadığını fark etmedim. Arka kapıdan kaçmış olabilir.'' Omuz silktim. ''Şu anki fırsatı bir daha bulamayız. Şimdi saldırmak, hem de sert biçimde saldırmak zorundayız.''

Diğer bölüm Jimin ve Tae buluşacak

Bölüm ne zaman gelir bilemem ama yakın zamanda gelicek :)

LOVE MEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin