Büyük an geldiiiiiİyi okumalar **
Başını salladı. ''Tamam.'' Tankerin yanına topallayarak gitti; tankere binmesine yardımcı oldum. ''Jimin bu tankeri kullanacak ehliyetimin olmadığını biliyorsun. Bu yaptığımız kanunlara karşı gelmektir.''
''Burada insanların değil, tanrının kanunları geçer. Belki onun istediği gibi bir insan değiliz, ama elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyoruz.''
Ciddi bir ifadeyle beni incelerken, uyumamak için çaba sarfediyordu. ''Bu gerçekten doğru mu? Şu dünyaya verebileceğimiz güzel bir şey var mı?''
''Eğer bu insanları durdurmayı başarırsak, yaptığımız işin ne kadar büyük olduğunu anlayacaksın.''
Depoya doğru baktı. ''Güney tarafından mı yanaşmamı istiyorsun?'
''Evet. Solumdan. Beni takip et. Yakın dur. Kapını hafif aralık tutarak sür. Kapıyı çarpma. Büyük giriş kapısından girer girmez, motoru susturup sürmeye devam et. Binaya yaklaşabildiğin kadar yaklaş, park et. Dışarıya çıktıktan sonra kapını kapatma. Mümkün olduğu kadar çabuk fünyeyi ateşle. Seninkinin yandığını duyduğum anda kendi fünyemi yakarım. Kaçmaya kalkarlarsa onları durdururum.'' Bir şey daha eklemek için durdum, ama ne söyleyeceğimi bilmiyordum. ''Dikkatli ol, Jung Hee.''
''Sen de, Jimin.''
***
Depoya doğru ilerledik, ben önde gidiyordum. Jung Hee'nin önüne geçtim. Çitin içine açtığım delik, tankerin geçmesine olanak sağladı. Ölü köpeğin üzerinden geçerken hayvanın kafası ezildi. Motoru susturdum ve boş viteste binanın arkasına doğru ilerlemeye devam ettim. Benim manevram Jung Hee'ninkinden hızlıydı, binanın arkasını bu yüzden seçmiştim. Binaya doğrudan girmek yerine, yanından dolaşmak zorundaydım. Yaşadığım yıllar boyunca Tır şöförü olan amcamın bana öğrettiği bilgiler için bir kez daha amcama teşekkür ettim.
Tankeri park edip dışarı çıktım. Gözümün ucuyla Jung Hee'nin deponun iki metre uzağında durduğunu gördüm. Caddenin alt tarafına bir dondurma kamyoneti park etmişti.
Hala her şey huzurlu, her şey sessizdi.
Jung Hee'nin tankeri, binanın öteki tarafında park edilmiş duruyordu. Onun dışarıya çıktığını ve patlayıcıyı yerleştirmek için tankerin arka tarafına doğru yürüdüğünü gördüm. Yolun ortasında durdu, ama fitili yaktığını duymadım. Kalp atışlarımı sayarken görevini tamamlamasını bekliyordum.
Ama her şey sessizdi. Fitil yakılmadı.
Kalbim deli gibi çarpmaya başladı.
Tüfeğim omzumda, tankerin arka tarafından Jung Hee'nin bulunduğu yere doğru ilerlemeye başladım. Yolunda gitmeyen bir şeyler olmasından korkuyordum. Sorunun ne olduğunu bilmeden, tankerimi tutuşturamazdım. Ama benzini uzaktan ateşlemem de mümkün değildi. En azından kolaylıkla. Bir mermi yarım bıraktığım işi tamamlayabilirdi de, tamamlamayabilirdi de. Ama benzinin yanından uzaklaşmadan Jung Hee'yi kontrol edemezdim. Tüm hayatım boyunca olduğu gibi yine bir paradoksla karşı karşıyaydım. Bi an düşündükten sonra, tankere doğru eğildim ve altındaki kapağı çevirerek açtım. Tankerin içindeki benzin fışkırarak akmaya başladı. Bulunduğum yer, Jung Hee'nin tankerinin bulunduğu yerden daha yüksek olduğundan tankerden akan benzin ayağımı yaladıktan sonra depoya doğru yol almaya devam etti.
Yayılan kokunun içeridekileri uyandıracağından endişe ediyordum, ama başka çarem yoktu. Benzin önümde, diğer tankere doğru ilerlemeye devam ediyordu. Bombalarımız birleşecekti.
Şu anda Jung Hee'nin tankerini görebilsem de, onu göremiyordum. Ayakları bile görünmüyordu. Tüfeğim kullanıma hazır halde yavaşça ilerledim. Kulaklarım etrafı tarıyordu. Binanın içindeki durum normaldi. Ama tankerin arkasında biri vardı. Belki iki kişi.
Zor da olsa, nefeslerini duyabiliyordum. Bir tanesi sakin ve rahattı. Diğeri nefes almak için sarf ediyor, mücadele veriyordu. Büyük bir ihtimalle ağzının üzeri kapatılmıştı.
Bir anda olup biteni anladım. Jung Hee'yi yakalamıştı ve sürücü koltuğunun arkasındaki dinlenme kabininde onu rehin tutuyordu. Taehyung etrafa göz atmam için gelmemi bekliyordu. Ardından saldıracaktı. Bu hatayı bir kez yapmıştım ve bir daha yapmamaya yemin edebilirdim. Düşmanımı haddinden fazla küçümsedim.
Bunların hepsi önceden planlanmıştı. Taehyung beni tuzağa düşürmek istiyordu.
Ama paniklemedim. Buna zamanım yoktu ve zamanımı dikkatli kullanmak zorundaydım. Beni henüz fark etmemiş olabilirdi. Onu şaşırtma şansım hala olabilirdi.
Bir kez daha bulunduğum durumu hızlıca gözden geçirdim. Ona sağdan ya da soldan yaklaşabilirdim. Ya da tankerin üst tarafından. Tankerin üstüne çıkmayı sağlayan merdiven tehlikeli olabileceğinden, tankerin üzerine çıkmam Taehyung'u şaşırtacaktı.
Ama bu yolu kullanmayı tercih edersem, tankerin üzerine çıkmayacaktım. Üzerine atlayacaktım. Tüfeğimi sıkı sıkıya elimde tutarken, tankerden birkaç uzun adım yaklaşıp hız kazanıp bir sıçrayışta Taehyung'un bulunduğu yere doğru tüfeğimin namlusunu tutarak indim. Hızlı hareket ettim, çok hızlı, ama tankerin diğer tarafına ulaştığımda, orada değillerdi.
Kahretsin.
Hayal kırıklığından o kadar şaşırmış bir haldeydim ki, dengemi kaybettim ve yere çarptım. Aklımın yerine tekrar gelmesi birkaç dakika sürdü. İşte o anda Taehyung, Jung Hee'nin arkasında durmuş bir halde onu kendine bir kalkan olarak kullanıp gelişigüzel yürürken, kemikli elleriyle de arkadaşımın boynunu tutuyordu.
Sırıttı. ''Merhaba, Özel Ajan Park Jimin.''
Uuuu :') Sonunda
Bol bol Vote ve Yorum bırakın lutfen :')
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE ME
RomanceSevgi, Korku ve Nefret... Bir insanın bunların üçüne birden değil, sadece birine sahip olabileceğini anladım. Eğer birini seviyorsan korku ya da nefreti bilmezsin. Korktuğun zaman, sevgi ya da nefreti hissetmene imkan yok. Ve nefret ettiğindeyse, h...