Taehyung'u sertçe iktirdim ve dudaklarımı elimin tersiyle sildim. O sırada da Jung Hee'nin sesi, çok uzaktaymışçasına kulağıma geldi.''Taehyung,'' dedi sert bir ses tonuyla.
Jung Hee'ye baktığımda söylediklerimi yapmak yerine, tankerin gövdesine yumruk atmıştı. Benzinin bentleri kırılmıştı, bir barajdan akarcasına oluk oluk dökülen benzini gördüm. Küçük bir tahta parçasını ateşlemişti ve ölüm vadisinden güvenli bir şekilde geçmemizi sağlayacak minyatür bir meşale gibi başının üzerinde tutuyordu.
Benzin dumanının, kendinden daha hassas olduğunu tahmin edebiliyordum. Jung Hee benzin dumanının ortasında bulunuyordu. Taehyung'la ben de güvenli bir yerde değildik. Benzin ayaklarımızın dibine kadar gelmişti.
''Sadece bir tane tutuşturucum var,'' dedi Jung Hee, Taehyung'a. ''Eğer Jimin'in gitmesine izin vermezsen, tankerin içine atacağım. Ne düşünüyorsun?''
Taehyung ders alacağa benzemiyordu. ''Blöf yapıyorsun,'' dedi.
Jung Hee'nin gözlerinin içine bakarken, ''Hayır Jung Hee, yapma!'' dercesine yalvarıyordum.
Jung Hee belli belirsiz bir gülümsemeyle, ''Koş, Jimin. Uç. Onu başka bir gün haklarsın. Sonunda kazanan sen olacaksın. Tanrı'nın minettarlığına sahip olduğunu asla unutma.'' Parmakları hareket etti.
''Jung Hee!'' diye bağırdım.
Elindeki meşaleyi tankerin içine attı. Taehyung aceleyle beni kucağına aldı. Portakal renkli alevler, benzin şelalesinin üzerini tutuştururken şok olmuştum. Yaşadığım Yirmi iki yıllık hayat, şahitlik ettiğim sayısız ölüme rağmen bu kadar küçük bir ateşin, bu evrende değer verip sevdiğim her şeyi yakabiliyor olması beni hayal edemeyeceğim derecede yıkıyordu.
''Hayır!'' diye haykırdım.
Yerdeki benzin alevden bir yol yapmıştı. Jung Hee'nin ayakucuna vardığında sırılsıklam olmuş kıyafetlerini tutuşturdu. Saniyeler için Jung Hee'nin, canlı bir meşaleye dönüşüne şahitlik ettim. Belki ışığın oyunu diyordum, ama kahverengi gözlerinin gök maviliğinde parıldadığını gerçekten de gördüm. Bu gözler, uzun zamandır hatırlayamadığım ya da görmediğim yıldızların rengindeydi.
Yüzünde acıyı andıran bir ifade olması, kararını hür idaresi doğrultusunda verdiğinin işaretiydi, o beni, insanlığı kurtarmak istemişti. Tanrı'ya adanmış bir mum gibi, gözlerimin önünde eriyip gidiyordu. Alevler durdukları yerde sahit kaymıyor, bize doğru geliyordu. Bacağımız tutuşmadan buradan kaçmamız gerektiğini anladım. Taehyung'a döndüm. O da bana döndü, başını salladı.
Tankere döndüm. Az sonraki patlama planladığımız gibi olmayacaktı, ama aynı etkide olacağı kesindi.
Benzin yüklü tankerlerden biri patladı.
Ardından dumanın içinden geçip Taehyung'la alevlerden uzaklaştık. Çok yorulmuştum.
Son gördüğüm şey, üzerime atılmış bir monttu.
Ondan sonrası sadece, sonsuz bir karaltıydı.
Artık diğer bölümler, Tae ve Jimin arasında olucak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE ME
RomanceSevgi, Korku ve Nefret... Bir insanın bunların üçüne birden değil, sadece birine sahip olabileceğini anladım. Eğer birini seviyorsan korku ya da nefreti bilmezsin. Korktuğun zaman, sevgi ya da nefreti hissetmene imkan yok. Ve nefret ettiğindeyse, h...