Bu bölümü Drunken Tiger - Monster şarkısı eşliğinde okuyunuz :))Adımı biliyor olması, beni cidden şaşırtmıştı. Silahımı doğrultmuş, Taehyung'un yüzündeki ifadeyi inceliyordum. Annesini düşündüm, yetişme tarzını, bir çocuğu içinde cinayetlerin işlendiği porno filmleri izlemeye ve bundan da zevk almaya iten faktörler ne olabilirdi? Her zaman toplumdan dışlandığını ve odasında yalnız başına geçirdiği gecelerde, limitsiz bir güce sahip olduğunda yapacaklarını düşünmüş olmalıydı. Sonunda bunu elde etmişti. Gözlerinde zafer ifadesi vardı. Seçilmiş bir varlık olup, kutsal bir görev üstlenmiş olduğuna inanıyordu. Bu, beni herşeyden daha fazla rahatsız ediyordu. Bir peygamber, bir suçludan daha tehlikeliydi. En azından suçluları zapt etmek basitti. Ama kendini peygamber sanan birinin, sürekli olarak uyarılması gerekiyordu. En azından sahte olanların. Taehyung, Jung Hee'yi öldürmemişti, çünkü bizimle oynamak istiyordu. Bunda bir sorun yok, diye karar verdim. Bildiğim çok oyun vardı.
''Merhaba, Taehyung,'' dedim memnun olmuşçasına. ''İyi görünüyorsun.''
''Teşekkür ederim. Bu kadar çabuk bulmakla beni kendin iyileştirdin. Depoyu bulabilmen en az bir haftana mal olur, diye düşünmüştüm.'' Duraksadı, ''Beni nasıl buldun?'' diye ilave etti.
Sesi garipti. Güçlü, arzulu, iğrençti. Söylediğim kibar sözlere nasıl karşılık vereceğini merak ederken, sesinde derinlik yoktu. Jung Hee'yi elinde tutarken, onu vurmak söz konusu bile değildi. Jung Hee'nin arkasına gizlenmiş olduğundan, kendini çok az gösteriyordu.
Bizi tuzağa düşürmek için beklerken, ikimizin de alanda olacağını biliyordu. Ama söylediklerinden yola çıkarak geçmişine ait bilgilere ulaştığımı bilmediğini anlıyordum.
''Ardında eşsiz bir yol bıraktın,'' dedim yumuşak bir ses tonuyla. ''Ben sadece kırmızı asfaltı takip ettim.''
Söylediklerim hoşuna gitti. Ve sinirlendirdi. Kendi içinde bir çelişki yaşadığını görebiliyordum. Jung Hee'yi sert bir şekilde sarstığında, nefes alabilmek için çaba sarf etti. ''Soruma cevap ver,'' diye emretti.
''Bunun karşılığında bana ne vereceksin?'' Dört metrelik bir mesafede durmaya devam ediyordum. Deponun içinde herhangi bir hareketlilik yoktu. Ona yardım edecek bir suç ortağının olduğunu tahmin etmiyordum. Kimse doğrudan benzin birikintisinin içinde olmasa da, bize doğru gelmeye devam ediyordu. Bir kez daha sözlerimi zihnine yerleştirmeye çalıştım. Ama durum buna müsait değildi.
''Arkadaşının yaşamasına izin vereceğim,'' dedi Taehyung.
''Bunu neden yapıyoruz? Arkadaşımı bırak, ben de sorularının cevabını vereyim. Elimde tuttuğum parlak silahı da kenara bırakacağım.''
''Önce silahını kenara bırak, daha sonra teklifini düşüneceğim,'' dedi Taehyung.
Sesim şu ana kadar zihnini etkileyememişti. Denemeye devam ediyordum. ''Birbirimize güvenmediğimiz doğrudur. Uzun bir zaman boyunca birbirimize meydan okuyarak karşılıklı vuruşabiliriz. Hiçbirimiz kazanamaz. Jung Hee'nin karşılığında sana bir teklif sunamama izin ver. Sana öğretebileceğim sayısız güç olduğunu söyleyebilirim. ''
''Bana bu sırlarını gerçekten vereceğine nasıl emin olabilirim ki?'' diye sordu. ''Arkadaşını bırakır bırakmaz bana ateş açabilirsin.''
''Çünkü sana ihtiyacım var,'' derken, ikna edici bir şekilde yalan söylüyordum. ''Benimde etrafımda kötü insanlar var. Onları beraber yok edebiliriz.''
Taehyung düşündü. ''Bana sırlarından birkaç tanesini söyle.''
''Ama daha az önce görmedin mi? Buradayım. Tam karşındayım ve sen buraya nasıl gelmiş olduğumu bile bilmiyorsun.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LOVE ME
RomanceSevgi, Korku ve Nefret... Bir insanın bunların üçüne birden değil, sadece birine sahip olabileceğini anladım. Eğer birini seviyorsan korku ya da nefreti bilmezsin. Korktuğun zaman, sevgi ya da nefreti hissetmene imkan yok. Ve nefret ettiğindeyse, h...