''Sana inanamıyorum DERİN!''
''Bağırma Allah aşkına başım çatlıyor.''
Duştan çıkmış, üstümdeki havluyla yatağıma uzanmıştım. Üstümü giyinecek enerjiyi bile kendimde bulamıyordum. Cansu eve adım attığımdan beri bağırıyordu bana. Çok merak etmiş. Haklı.
''Nasıl tanımadığın bir adamın evine gidersin?''
''Ya ben mi kendimi anlatamıyorum yoksa sen mi beni anlamıyorsun?''
''O zaman soru mu düzeltiyorum. Nasıl hiçbir şey hatırlamıyorsun?''
Her şeyi olduğu gibi anlatmakla büyük hata yapmıştım. Cansu benim üstüme atlayacak gibi duruyordu.
''Az çok hatırlıyorum. Ya benim sadece arabaya bindikten sonrası hakkında bir eksikliğim vardı o kadar. O zaman da uyumuşum zaten bir şey yokmuş.'' Suratımı buruşturdum.
''Ah ne büyük mutluluk. Sana kızdığım kadar kendime de kızıyorum. Geldiğim gibi uyumuşum. Hem de koltukta. Düşün. Seni bekleyeceğim diye yatağa bile girmedim. Ama oracıkta sızmışım işte.''
Gözlerimi odanın içinde fır dönen Cansu'ya diktim. ''Hayatım ben sana uyudun diye kızmıyorum ki. Sorun yok. Geldim işte eve sağ salim.''
''Ya başına bir şey gelseydi?''
Odanın ortasında durdu. Ellerini beline koydu. ''Özür dilerim..'' diye mırıldandım. Parmağını bana doğru sallayarak ''Bir daha sakın yapma! Beni bu kadar merakta bırakma ya da bir daha ağzına içki koyma'' dedi.
Kahkaha atıp oturdum yatakta. Ellerimi havaya kaldırarak ''İnan bana tövbe etmeyi düşünüyorum'' dedim.
O da biraz rahatlamış gibi ''Etsen iyi olur'' dedi. Böylece gelip bana sarıldı. Bu eve girdim gireli Cansu'nun sarılmalarına alışmıştım. İlk zamanlar bundan kaçsam da sonraları iyi gelmişti. Bazen ben gidip ona sarılmaya bile başlamıştım. Buna ihtiyacım olan zamanlar oluyordu.. Hele ki şu son zamanlarda..
''Hadi kahvaltı hazırlıyorum. Üstünü giyin gel.''
Başımı salladım. O da bana bakıp başını iki yana salladı. Sonra da odamdan çıktı.
Dün geceyi ve bu sabahı kafamdan atmaya çalışarak giyinip içeriye gittim..
Önümdeki ekmeğe çikolata sürerken Cansu dün gece tanıştığı çocuğu anlatıyordu. Çikolata bulaşan parmağımı yaladım. ''Dinliyor musun beni?''
Çikolatalı ekmeğimden kocaman ısırdım. Ağzımdakilerle ''Dinliyorum tabi ki devam et'' diye söylendim. Çok acıkmıştım.
''İşte sonra numaramı istedi. Çok tatlıydı Nasıl mahcup bir de görsen Allah'ım..''
Gözlerimi devirdim. ''Verdin mi numaranı?''
Gülümseyerek ''Tabi ki hayır.'' Dedi. Sevinmiştim. Hemen atlaması hoş olmazdı. ''Ama bu gece yine geleceğini söyledi. Ah.. Senin anlayacağın bu gece gelirse numaramı vereceğim. Hem belki bu sefer daha çok konuşma fırsatımız olur.''
''Zaten ben anlamadım. Allah aşkına sen o kalabalıkta nasıl o çocukla tanışıp konuşma fırsatı buldun? Bizim bir tarafımızdan ter akıyorken sen orada çocukla mı cilveleşiyordun?'' Kıkırdayıp tekrar ekmeğimi ısırdım. Tanrım. Çikolata harika bir şeydi. İyi ki vardı.
Bu sefer gözlerini kısma sırası Cansu'daydı. ''Bak bak konuşana bak. Hanımefendi sabahın bir körü eve geliyor bir de kalkmış bana laf ediyor.''
''Bak o ayrı. O mesai saati dışındaydı.''
Cansu'yla aynı anda güldük. Bu sefer bana elindeki yağ bıçağını sallayarak ''Parçalarım seni valla'' dedi. ''Benim de canım çıktı herhalde dün gece. Hem adam benim çalışma azmime vuruldu belki ne biliyorsun?''
''Yaa eminim. Bir de ona sormak lazım..''
Böyle kıkırdayarak öğlene kadar kahvaltı masasında oyalandık. Sonra da ikimiz de biraz dinlenmek için odalarımıza çekildik.
Çok yorgundum cidden. Canım çıkmıştı. Ayaklarım ağrıyordu. Uykusuzluktan gözlerim yanıyordu. Ama uyuyamıyordum. Neden? Yarım saattir yatakta dönüyordum. Aklımda milyon tane şey vardı. Ben geri ittikçe onlar beynime üşüşüyordu.
Deniz'in yüzü gözümün önüne geliyordu. Ben gözlerimi kapasam da açsam da benimkinin aynısı olan mavi gözleri gitmiyordu gözümün önünden. Tam iki yıl olmuştu. Koskoca iki yıl.. Denizsiz iki yıl.. Ve daha önümde Denizsiz koca bir ömür vardı.. Yüreğim acıdı. Ağırlaştı. Gözlerimden akan yaşlar yastığımı ıslatıyordu. Çok özlüyordum. Çok..
İçime derin bir nefes çekip tavana baktım. Gözkapaklarım ağırlaştı ve kendimi bir anda geçmişimde buldum.. İki yıl öncesinde.
-Eski evin içerisinde dönüp duruyordum. Her yer çöptü, her yer dağınıktı. Duvarların boyası akmış, tavanlar rutubet olmuştu. İçerisi soğuktu çok soğuktu.. Benim üstümde ise incecik bir şey vardı.. Ama ben o eski ben değildim. Şimdi ki halimdeydim.
Şuan ki halimle geçmişin içinde dolanıyor, gözümün gördüklerinin bin beterini içimde hissediyordum. Neden buradaydım? Deli gibi etrafımda döndüm. Çıkış neredeydi? Niye gidemiyordum? Panik yapmaya başlayacaktım. Eski yıkık dökük evde başka odaya doğru ilerledim. Ben çıkışa gitmek istesem de ayaklarım beni ters tarafa götürüyordu. İlerledim.. Sonra orayı gördüm. Hatırladım. Korkudan geceler boyu sindiğim mavi duvarın dibi.. Evin en tenha köşesi. En karanlık köşesi..
Yine mi burada kalacaktım? Yine mi buraya sinecek geceler boyu korkuyla soğukla titreyip bekleyecektim? Yine mi nefessiz kalacaktım? Hayır. Hayır lütfen.
Sıvası ve boyası dökülmüş mavi duvara dayadım ellerimi. Biraz yukarı da duvara yapıştırılmış, yarısı koparılmış resmin ucunda gezdirdim parmaklarımı. Sonra sırtımı soğuk duvara dayadım. Ağlamayacaktım. Hayır. Ben güçlü bir insandım. Güçlüydüm. Güçlüyüm. Çıkışa giden yola gözlerimi dikip kendi kendime daha emin bir sesle ''Güçlüyüm..'' dedim.-
Ve terleyerek karanlık akşama uyandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geceden Bile Karanlık
RomantizmSiyahın her tonunu bilirim. Karanlığın insana neler yaptığını bilirim. Gecenin yalnızlığını en derinimde hissettiğim geceler olmuştu. Ama bazı zamanlar vardı ki gün ışığında daha katlanılmazdı.. Acı içime kör bi iğneyle işlendiği zaman hayata kanl...