Bölüm 2

182 11 0
                                    

Sabah gözlerimi ovuşturarak kalktım. Kalkar kalkmaz gelen saçma bir dürtüyle "Zehra!" diye bağırdım. Anında içeriden "Ne var öküz?" diye bir ses geldi. Kocaman esneyip yataktan kalktım. Dışarı baktım, hava yağmurluydu. Gardırobumdan beyaz kalın kazağımla siyah, diz kapağı yırtık darpaçamı aldım. Saçlarımı düzleştirip nemlendiricimle eyelinerı da yaptıktan sonra odadan çıktım. Mutfaktan enfes kokular geliyordu, ayaklarım beni mutfağa götürüyordu. İçeri girdiğimde Zehra önlüğü yapmış pasta börek yapıyordu;

"Oo Zehra Hanım yine döktürmüşüz."

"Döktürmüşüz değil canım döktürmüşsünüz."

"Ay havanı yesinler."

"Saat üç gibi gelirlermiş. Ay Mert gelecek."

Evde "Tunağğ!" diye bağırdım. Birkaç bardak çay ve biraz peynirle kahvaltıyı geçiştirdim. Daha sonra temizliğe giriştim. Saat iki gibi tüm işimiz bitmişti, masa hazırdı ve ev topluydu. Zehra giyinmeye gitti, ben de makyajımı tazelemeye. Saat üçe on beş dakika kala kapı çaldı. Zehra hemen fırlayınca ben de ayağa kalktım. Koridorda tokalaşıp isimlerini söylediklerini duydum, kalbim yerinden çıkacaktı. Daha sonra tek tek salona girdiler.Ali, Özlem, Kezban, Mert, Okan ve sonunda Tunahan. Kırmızı bir kazak ve siyah bir pantolon giymişti. Hepsiyle tek tek tokalaştım. Sıra Tuna'ya geldi, kalbim çıkacaktı. Elini uzatıp "Ben Tuna." dedi. Bi an ne yapacağımı şaşırdım. Elimi uzatıp "Selin." dedim. Eli elime değdi. Rüya gibiydi, resmen kalbim fırlayacaktı. Daha sonra masaya oturduk. Allah kahretsin ki Tuna'nın yanına Özlem oturdu. Zehra da şansına Mert'in yanına oturmuştu. Benim bir yanımda Okan, bir yanımda Ali vardı. Yemek yiyip sohbet etmeye başladık. Lafa Özlem başladı;

"Ee tanıtın kendinizi bakalım."

Ben: Zehra'yla çocukluk arkadaşıyız. Kendimizi bildik bileli İstanbul'da aynı okulda, aynı sınıfta ve hatta aynı sıradayız. Liseyi bu yıl bitirdik ve şu anlık üniversite istemiyoruz. Yani bu yıllar geri gelmez, bu yılların tadı da buralarda çıkarılır diye düşündük, kaçtık geldik.
Ali: İyi yapmışsınız.
Özlem: E peki aileniz?

Zehra'ya baktım ve suyumdan bir yudum aldım. Tuna yemeğine gömülmüşken Özlem bunu deyince kafasını kaldırıp bana baktı. Zor da olsa konuşmaya başladım.

"Benim ailem var ama yok."

Tuna: Nasıl yani?

Tuna'ya baktım. Meraklı gözlerini üzerime dikmiş, yemek yemeyi bırakmıştı;

"Buraya gelmek için reşit olmayı bekledim. Çünkü babamın yanından ayrılmam lazımdı. Onun yanında bir hayat... Öldürün daha iyi! Annem ben yedi yaşındayken vefat etti."

Tuna'nın gözleri büyüdü, sonra Okan'a baktı. Herkes birden "Başın sağolsun." dediler. Tuna'nın şaşırmasının nedeni onun da geçen yıl annesini kaybetmesiydi. Bayır Mezarlığı'na defnedilmişti. Sözüme devam ettim;

"Dostlar sağolsun. Depremde kaybettim. Babam da alkolik. Gece beni uyutmuyordu. Kaç olursa olsun uyandırıp içki almaya yollardı."

Özlem: Böyle bu baba senin buraya tek gelmene izin vermez gibi geliyor.
Ben: Zaten vermemişti, ama onu istemediğimi söyleyince yapacak bir şeyi kalmadı.

Tuna bana şaşkın şaşkın bakıyordu. Ona bakıp acı acı gülümsedim. Zehra konuşmaya başladı:

"Benim ailevi bir problemim olmadı. Hatta annem Azra'nın annesi, babam da babası oldu."

Zehra konuştuğunda Tuna kafasını Zehra'ya çevirmedi. Bana odaklanmıştı. Biraz utanmaya başlamıştım ve bu bunu farkedince yemeğine geri döndü. Sessiz havayı Okan bozdu;

"Biraz da siz tanıtın kendinizi de kızlar sizi tanısın."

Lafa Ali başladı;

"Bu gruptan herkes üniversite hakkında sizin gibi düşünüyor. Yaşım 19, doğma büyüme buralıyım. Sevgilim yok, iki yıl önce şiddetli geçimsizlikten ayrıldım."

Okan: Yalana bak yalana, kız senden ayrılmadı mı lan?
Ali: Ne karıştırıyorsun?

Gülüştük ve lafa Özlem başladı;

"Ben de on sekiz yaşındayım. Sevgilim yok, en son ilişkim üç yıl önce oldu."

Deyip Tuna'ya baktı ama Tuna yemek yemekle meşguldü. Özlem de gözlerini devirdi. Kezban ve Mert kendilerini tanıtmadılar. Tuna yemeğe dalmıştı. "Tuna." dedim ama o başını kaldırmadan "Beni boşverin." dedi. Özlem tekrar gözlerini devirdi.

Yemek bitince misafirleri kanepeye davet ettim, biz de o sıra masayı topladık. Sonra meyve getirdik ve oturmaya devam ettik. Tunahan bile bile Özlem'in yanına oturdu. Tabii ben bayağı kötü oldum ve hemen Özlem'i nasıl oradan kaldırabileceğimi düşünüyordum. Sohbet bayağı koyu olmuştu. Kahkahalar havada uçuşuyordu. Saat üçte gelmişlerdi, saat dokuz olmuştu ama on saat daha kalsalar "Kalkın gidin." demezdim. Acayip eğlenceli geçiyordu, hiç susmuyorduk. Özlem "Bir çay daha alabilir miyim?" dedi. "Tabii." deyip mutfağa gittim. Bir şekilde onu Tuna'nın yanından kaldırıp ben oturmalıydım. Sabahtan beri düşünmediğim şey kalmadı ama aklıma bir tanesi çok yattı. Çayı doldurup salona geldim. Tam verirken bile bile elimi kaydırdım ve çay üstüne döküldü! Hemen "Ay!" diye bağırıp ayağa kalktı. Ben de şaşırmış gibi yapıp "Ay elim çarptı çok özür dilerim." dedim. "Önemli değil de lavabo nerede?" dedi. Göreceğiz şimdi önemli mi değil mi. Zehra ayağa kalkıp "Ben götürürüm." dedi. Vallahi hiç hayır diyemezdim. O salondan çıkınca Tuna'nın yanına hafifçe oturup "Ay elim çarptı ya." havalarına girdim. Ali "Bir şey olmaz." deyip bir bisküvi daha ağzına attı. Yirmi dakika felan geçince Özlem ve Zehra salona girdi. Özlem bana ilk şaşkın şaşkın baktı, sonra sessizce benim yerime oturdu. İçimde mantıksızca zafer kutluyordum ki Özlem "Tuna hadi kalkalım mı artık?" dedi. Tuna'nın Özlem'e bakıp "Olur." demesiyle başımdan aşağı kaynar suların dökülmesi bir oldu. Zehra bana "Demiştim." bakışı attı. Mert de Okan'ı dürttü ve böylece herkes ayağa kalktı. Kapıya kadar geçirdik hepsini. Tuna "Sağol herşey için." dedi, ben de gülümseyip başımı salladım. Herkes gidince Zehra direkt odasına ilerlemeye başladı ve "Ben demiştim!" diye bağırdı. Acı acı gülümseyip kısık sesle "Demiştin." dedim. Odama girip pijamalarımı giydim, makyajımı çıkarıp yatağa girdim. Uyumaya çalıştım ama uyku tutmadı. Aklımdan çıkmıyordu o halleri. Ama ben Tuna'yı Özlem'e vermem! Ben ona altı yılımı verdim. Bu düşüncelerle mutfağa girip etrafa bakındım. Bulaşıklar sırıtıyordu. Taktım belime önlüğü, tüm bulaşığa giriştim. On iki gibi hepsi bitti ve hala uykum yoktu. Odama girdim ve laptoptan Resul Dindar açtım. Ağlaya ağlaya tüm şarkılarını dinledim. Onu ona veremezdim. Hayır bunu kabul edemezdim!

Platonik AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin