Bölüm 12

72 6 0
                                    

"SENDEN HOŞLANIYORUM."

Özlem pembe kazağını düzeltirken eli hâlâ göğüs bölümünde kalmış, Tunahan'a aldatıldığını öğrenen Adnan Bey gibi bakıyordu. Ben de Nihal rolündeydim sanırım. İçimden "Ağlama sıçarım ağzına!" diye sayıklıyordum. Özlem kem küm edip gözlerini devirdi. Ama memnun duruyordu, sanki bir savaşın kazananı gibi bakıyordu. Ali ağzı açık kalmış bir şekilde bakarken toparlanıp "Unutamadın mı?" dedi. Tunahan olumsuz anlamda başını salladı.

Ulan şerefini siktiğim! Üzerinden koskoca üç yıl geçmiş! Unuttuğuna neden bu kadar inandırdın beni o zaman? Tweetlerine göre hareket eden bir kızım ben! "Kono onotmokso borok ocon, odon bolo kolmoz bondo." Bir şey demedim, bu ortamdan çıkmam lazımdı ama kalkıp gidemiyordum. Karnıma ağrı giriyordu, gözlerim bulanıyordu.

Manavgat'a gelmenin kötü yanlarının olduğunu düşünmüyordum. Şimdi İstanbul'da olsaydım bu manzaraya tanıklık etmek zorunda kalmayacaktım. Gözlerim Tunahan'a daldı. Tunahan Özlem'den gözlerini ayırıp bana odakladı, "Oldu mu?" dedi. Hiçbir şey diyemedim, tam o sırada telefonumun çalma sesiyle irkildim. Tanımadığım bir numara arıyordu.

Zehra: Açacak mısın?

Ayağa kalkıp aralarından uzaklaştım. Sesim çatallı bir şekilde "Alo." dedim. Karşıda erkek mi kadın mı olduğunu anlamadığım bir ses konuşmaya başladı;

- Açelya?
- Yanlış numara.
- Peki, kusura bakmayın, iyi geceler.

Tekrar çocukların yanlarına gittim ve acil özel bir durumdan dolayı gitmem gerektiğini söyledim. Zehra arkamdan "Azra!" diye bağırınca dönüp elimi kaldırdım. Hızlı hızlı otelden çıktım. Ya ne yapacaktım ben? Şimdi nereye gidecektim? Onu bile bilmiyordum. Sadece gözyaşlarımın dökülmesine izin verdim. Taksi tutup eve gidebilirdim, yürümeyi tercih ettim. Ağlayarak eve kadar yürüdüm. Ne yapıp ne hissedeceğimi şaşırmıştım. Onların tekrar bir olmasına izin veremezdim, ama elimden bir şey gelmezdi. Eve gidip üstümü çıkardım. Pijamalarımla, sigaramı alıp balkona çıktım. Laptoptan faceme girdim. Tanımadığım biri "Selam." yazmıştı. Normalde cevap vermezdim ama birden konuşmaya başladım;

- Selam.
- Selam
- Nasılsın?
- Eh, sen?
- Neden eh?
- Boşver.
- Anlatabilirsin.
- Anlatsam anlar mısın sanki?
- Anlatmadan anlayamam.
- Sevdiğim adam bugün gözümün önünde başka bir kıza açıldı.
- Sen ne yaptın?
- Gittim.
- Sen İstanbul'da oturuyordun. Ümraniye sanırım.
- Nereden biliyorsun?
- Ben de Ümraniye'deydim. Görürdüm seni. Yoksun bu aralar?
- Manavgat'a taşındım.
- O zaman bu şanslı bey de Manavgat'da.
- Aynen.
- Ne zamandır seviyordun da bu kadar ağlıyorsun?
- Ağladığımı nereden anladın?
- O da altıncı his diyelim.
- Vay be.
- Sorumu cevapladamadın?
- Altı yıl.
- Acıtır o zaman baya.
- Acıtıyor baya.
- Sabretmen lazım.
- Sabredecek gücüm kalmadı.
- Her güzel şey sabırdan geçer. Demek ki bu istediğin şey o kadar güzel ki, daha fazla sabretmen, beklemen gerekiyor.
- Ben beklerim beklemesine de, yolun sonunda o yine başkasına gider.
- Beklemeden bilemezsin.

Görüldü yaptım. Bekleyecek takatim yoktu. Ama karşısına çıkıp hissettiklerimi de söyleyemiyordum. Laptoptan "Ben yoruldum hayat, gelme üstüme..." diye bir şarkı çalmaya başladı. Rastgele açmıştım, "İyiki de açmışım." diye mırıldandım. Kafamı dizlerimin üstüne koyup öküz gibi ağlamaya başladım. Belki de bir daha hiç konuşmayacağım bu adam bana teselli verdi, iyi gelmiş gibi oldu. Dünyadaki tüm teselliler iyi gelmezdi şuan. Off! Ne yapacaktım?!

Zehra'yı aradım, ayağa kalkmış, balkonda bir sağa bir sola gidiyordum, bir yandan da sol elimin baş parmağının tırnağını kemiriyordum.

- Alo.
- Alo Azra, nerdesin?
- Evdeyim, çıkıyorlar mı?
- Hayır, biz yoldayız.
- Gelince ayrıntılarını anlatırsın.
- Tamam canım görüşürüz.

Laptopla ve içmeyi unuttuğum sigaramla paytak paytak içeri girdim. Laptopu masanın üzerine koyup ağlamamı durdurmaya çalıştım. Manavgat'a geldiğimden beri çok az gülümsemiştim. Dayanamadığımı hissettiğim an, facedeki konuştuğum çocuk aklıma geldi. Ne yapacağımı bilmiyordum. Çocuğun söyledikleri az da olsa rahatlamamı sağlıyordu. Anahtar sesiyle oturduğum koltuktan kalktım. Zehra salona gelip oturdu ve direkt konuşmaya başladı;

- Sen gidince Özlem bir şey demedi, oyun öyle devam etti. Ama sürekli birbirlerine kaçamak bakışlar atıyorlardı, bu kadar.

Gözlerimi devirdim.

- Ağlama artık, söz ver.

Bir şey demeyince çimdik attı, "Tamam be!" diye bağırdım. Zehra tüm gece benimle ilgilendi, saat baya geçince yatağıma kendimi fırlattım. Ayıların kış uykusu gibi uyudum amk bünyem acıya alışık değil

Platonik AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin