Bölüm 5

134 8 0
                                    

Multimedia Azra'nın mezarlığa giderken giyindiği kombin

Sabahın altısında uyanmak alışagelmediğım bir şeydi. Genelde yedi, yedi buçuk civarı uyanırdım.
Zehra'nın uyanmadığına emindim. Yatağımı düzleyip bir duşa girdim. Siyah sporcu atletimle, üstü bol paçaları dar gri bir eşofman giydim. Saçlarımı dağınık bir topuz yapıp odadan çıktım. Saat yedi olmuştu. Zehra'nın odasından müzik sesleri geliyordu, kesin odasını topluyordu. İşlerini müzik dinleyerek yapmaya bayılırdı. Mutfağa girip mükemmel bir patates kızartması yaptım. Ben yaparım da kötü mü olur? Telefonla oyalanarak biraz bekledikten sonra Zehra içeri girdi;

-Günaydın!
-Günaydın balım.
-Bugün buluşma yok mu?

Lokmamı çiğneyerek başımı "Hayır." anlamında salladım. Kahvaltıyı yapıp sofrayı topladık. Salona giderken telefonum çaldı, arayan Ali'ydi.

-Alo.
-Tuna sizde mi?

Tam oturacakken tekrar ayağa kalktım;

-Hayır, ne oldu?
-Of tabi ya! Bugün ayın kaçı?
-Yedisi.
-Bize gelin.

Yüzüme kapattı. "Zehra!" diye bağırdım, Zehra olduğu yerde sıçradı; "Ne var kızım?"
Açıklama yapma gereği duymadan spor ayakkabılarımı giymeye koştum. Bağırmamdan bir problemin olduğunu anlayıp arkamdan koştu. Ayakkabılarımızı giyerken ne olduğunu sormadı çünkü açıklama yapmayacağımı biliyordu. Evleri yakın olduğu için var gücümle sokaklarda koşmaya başladım. Arkamdan Zehra'nın ayak seslerini duyabiliyordum. Birden nerede olduğu aklıma geldi ve durdum, daha doğrusu durmaya çalıştım.

-Zehra!
-Ne var kızım?
-Bugün ayın yedisi!
-Yani?
-Ulan Tuna'nın annesi ne zaman öldü?

Hatırlayıp kafasını onaylar şekilde salladı.

- Sen Alilere git ben Tuna'nın yanına gidiyorum.
-Tamam.

Ben mezarlığı geçmiştim. Koşar adımlarla mezarlığa gittim. Kapısına geldiğimde hiç halim kalmamıştı. Kapısına tutunarak biraz soluklandım. Sonra yavaş adımlarla mezarlığa girdim. Emine annemin mezarına ilerledim. Tunahan'ı gördüm. Mezara kafasını koymuş duruyordu. Takım elbise vardı üstünde. Yanına gittiğimde, geldiğimi farkına bile varmadı. Boğuk bir "Tuna." diyebildim. Kafasını kaldırdı, gözlerime baktı. Kandan daha kırmızıydı gözleri.

- Neden takım elbise giydin?
- Anneme olan saygımdan, zaten ayda yılda bir gelebiliyorum.

Üzerimdeki eşofmana baktım. Hiç bir şey demeden yanından ayrıldım. Eve kadar yürüdüm. Eve gelip odama girdim. Gardırobumu açıp takım elbisemi ağlaya ağlaya giydim. Saçımı tarayıp, makyaja bulaşmadan kapıya geldim. Krem topuklu ayakkabılarımı giyip evden çıktım. Ağlaya ağlaya mezarlığa gittim. Yoldaki insanlar garip garip bakıyorlardı. Mezarlığa girdiğimde Tuna hala orada oturuyodu. Biliyordum, bugün oradan ayrılmayacaktı. Yanına geldim, oturdum. Ağlarken beni öyle görünce şapşal şapşal güldü.

-Çok güzel olmuşsun.

Gülümsemedim. Ağlamaya devam ettim. Ben gülmeyince o da acısına döndü. Gözlerime bakmadı, mezara bakarak konuşmaya başladı;

- Bir yıl.

"Biliyorum." diyememek... Boğazım düğümlendi.

- Başın sağolsun.
- Sağol. Ha bu arada, nasıl geçiyor bu acı?
- Daha yeni başlıyor.
- Sana kaç yıl oldu?
- 11.
- Ben yılları sayamam Azra. Ben alışkın değilim bu kadar acıya.
- Özledim bende. Çok.

Mezara iyice odaklandı. Sonra elleriyle başını kapatarak "Dayanamıyorum lan!" diye bağırdı. Mezarın topraklarını eliyle sıkarak kafasını toprağa koydu.

- Çok özledim meleğim kalk deli ettin beni. Ağla ağla gözlerimde fer kalmadı. Çıldırıp kırdım elime ne geçtiyse evde.

Ayağa kalktım. Tuna'nın kolunu tuttum;

- Hadi gel.
- Azra söyle ulan nasıl geçiyor?
- Geçmiyor.

Kolunu kendime doğru çekince "Bırak!" diye bağırdı.

-Burada mı kalacaksın tüm gün?
-Evet.

Ayakkabılarımı çıkardım.

- Tamam.
- Sen gideceksin.
- Sanane. Ben de Emine a... teyzenin yasını tutacağım.

Onu deyince hiç bir şey demedi. Topraktan başını da kaldırmadı. Ben de yanına yattım. Ağlaması durmuyordu, ağlamasını duydukça benim de ağlamam kesilmiyordu.

Tuna gözleri kapalı ağlıyordu. Ben de gözlerimi ondan ayırmadan ve gözümü kırpmadan ağlıyordum. Belki de ona bu yüzden aşık olmuştum. Kaderlerimizin benzeyeceğini hissetmiştim. Yaralarımızı saracağımızı hissetmiştim daha ortaokul yediye giderken. Oysa o geçen yıl bu acıyla tanışmıştı. Bense on bir yıldır bu acıda kıvranıyordum. Ona bu konuda yalan söyleyemezdim.

-Tuna.
-...
- Benim annem depremde ölmedi.

Gözlerini açtı. Doğruldu, ben de doğruldum. Suçlayıcı bakmıyordu ama ben mahçup olmuştum.

- Yemin ederim söylediğim tek yalan bu size. Geri kalan herşey doğru valla bak.
- Nasıl öldü?

Yüzüne baktım. Meraklı ve acı dolu bakışlarını üzerime dikmişti. Bunu kaldıramazdı.

- Bu durumda söylemenin doğru olduğunu düşünmüyorum.

Kafasını onaylar şekilde salladı.

Saat üçte ağlamam dinmişti. Hava sıcak olduğu için ceketimi çıkarmıştım, ama o çıkarmadı. Onun da ağlaması dinmişti. Hiç konuşmamıştık ve burada durmaktan hiç sıkılmamıştık. Birden yüzüme bakıp konuşmaya başladı;

- Kaderlerimiz benziyor.

Onaylar şekilde başımı salladım;

- Anne nefestir. İkimiz de boğuluyoruz.

Ayağa kalktı, yerde oturarak ona bakıyordum. Elini uzattı, tutup kalktım. Bana birden sarıldı. İlk sarılmamız Emine annemin mezarının başında oldu. Tam o sıra bizimkiler göründü. Özlem gıcık değil mi, ayrılalım diye ta uzaktan "Tuna!" diye bağırdı. Yanımıza gelip Tuna'yı kendine döndürdü ve gözümün önünde boynuna sarıldı! Ayakta duramadım bir an yalpaladım.

- Başın sağolsun tatlım.

Ali'ye baktım. Sanki bir şey olmuş gibi bana bakıyordu. Kezban da sonra gelip Tunahan'a sarıldı ama ondan kıskanmadım. Sonuçta Özlem'le geçmişi vardı ama Kezban'dan böyle bir şey beklemezdim. Diğerleri de sarıldı. Ben beş adım uzaktan onları izliyordum. Sonra ayaklarımın yalın olduğunu farkedip ayakkabılarımı giydim.

Kezban: Neden takım elbiseylesiniz?
Ben: Boşver.

Özlem kollarını Tuna'nın boynuna dolayıp "Hadi gidelim buradan canım." dedi. Sonra arkadan bana pis bir bakış attı. Ben de içimdeki volkanı bastırmaya çalışarak aldırmaz bir bakış attım. Tuna, Özlem'in kollarını boynundan çekip başını olumsuz anlamda salladı. Sonra Okan geldi;

-Hadi kardeşim burada durunca geri gelmiyor.

Hiç bir cevap vermeyince devreye ben girdim. Yanına gidip ellerimi kollarına koydum. "Hadi Tunahan." dedim. Boğuk bir "Tamam." sesi çıktı. Mezarın yanındaki ceketimi üzerime atıp Tunahan'ın koluna girdim. Neden böyle bir şey yaptım bilmiyorum, sanırım refleksti. İşin güzel tarafı, o bana "Kolumdan çık." demedi. Biz önde diğerleri arkada Tunaların evine gittik. Evlerinde üstümün başımın tozunu çıkardıktan sonra bize meyve suyu ikram ettiler. Daha sonra evlere dağıldık, eve geldiğimde hiç halim yoktu. Hemen bir duşa girip uyudum, Zehra ne yaptı bilmiyorum.

Platonik AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin