Multimedia Azra'nın kombini ayakkabı ve çanta hariç :))
Bir hafta önce Isparta'ya gitmiştik. En son orada buluşmuştuk bizimkilerle. Bir hafta sonra Konya gezisiyle tekrar bir araya gelecektik. Ali istemişti Konya'ya gitmeyi. Manavgat'tan sıkılmış beyefendi. Üstümü giyip pembe büyük çantamın içine bir kapişon ve takılarımla makyaj malzemelerimi koydum. Orada kalacaktık ama kaç gün olacağı belli değildi. Orta boyda bir bavul alıp lazım olabilecek herşeyi içine koydum. Saçlarımı gergin bir topuz yaptıktan sonra eyelinerle parlatıcımı sürdüm. Toz pembe spor ayakkabımı giyip odadan çıktım.
- Hadi Zehra saat dokuz oldu!
- Geldim!Hemen odasından çıktı ve arabaya gittik. Arabanın üstünü açtı, ben de havalı bir şekilde gözlüğümü taktım. Son ses şarkıyla Tunahanların evinin önüne kadar geldik. Tunahan'ı sucuk görmüş Kayseri'li hevesiyle aradım.
- Alo.
- Alo, biz geldik.
- Tamam biz ineceğiz on dakikaya.
- Tamam.Telefonu kapatıp arkama yaslandım. Güneşe bakarak "Aynı şeyi senin anana bacına yapsalar hoş mu?" diye mırıldandım. Zehra dikiz aynasında rujunu tazeliyordu. Biraz bekleyince kapıdan Tunahan göründü. Mavi cap, beyaz bir tişört, capla aynı tonda mavi bir pantolon giymişti. Siyah bavulunu omzuna atmış, cikletini patlatarak bizim arabaya bindi! Bizim arabaya!
Tuna: Selamlar gençler.
Zehra'yla ben: Selam.Diğer koltuğa Mert oturdu! İstediğimiz kişiler oturunca Zehra'yla birbirimize bir bakış attık, bakışımızı görselerdi kesin anlarlardı.
Mert: Selam.
Zehra'yla ben: Selam.
Mert: Ali tutturdu bir Konya Konya! Gidelim de hevesi gitsin şu manyağın!Ali arabayı çalıştırınca takip etmeye başladık. Kezbanları da alınca Konya'ya yola çıktık.
Zehra: Neresine gideceğiz Konya'nın?
Mert: Seydişehir'e gideriz heralde ya.
Zehra: Ne kadar sürer?
Mert: İki saat sürer sanırım.Saat ondu. On ikide orada olursak bugünden gezmeye başlardık. Keyiflenip ayağa kalktım, gözlerimi kapatıp ellerimi açtım. Son zamanlarda ilk defa bu kadar iyi hissediyordum. Arkada beni ağlatan adamın kahkahaları uçuşuyordu. Ve ben de ağladığım günleri bir süreliğine de olsa unutup kahkahasıyla keyiflenmeye çalışıyordum. Seydişehir'e geldiğimizde Ali bilmiş bilmiş sürmeye devam ediyordu.
Bir otelin önünde durduk, kapısında kocaman "SEY-HAN OTEL" yazıyordu. Valizlerimizi alıp içeri girdik ve erkekler ayrı, kızlar ayrı, iki oda tuttuk. Odaya çıkıp saçlarımı açtım, yavaş yavaş tarayıp eyelinerımı çıkardım. Sadece far sürüp Zehra'nın yanına gittim. Saçlarını düzeltip bana sıcak bir gülücük attı. "Biz aşağıda bekliyoruz!" diye bağırdım ve Zehra'nın elinden tutup aşağı indim. Biraz bekledikten sonra herkes aşağı indi, tekrar arabalara doluştuk. Aynı düzenle.
Zehra: Nereye gideceğiz?
Tunahan: İlk önce karnımızı doyuralım, sonra Tınaztepe Mağarası'mıymış neymiş, oraya gideceğiz.
Zehra: Okey.Bir lokantanın önünde durduk ve sırasıyla arabalardan çıktık. İçeri girip bir masaya oturduk. Benim karşıma Tunahan, onun yanına Özlem oturdu. Bir yanımda Zehra, diğer yanımda Kezban vardı. Pizza ısmarlayıp aç ayı gibi yemeye başladık, gerçekten çok acıkmıştım. O sırada içeri iki tane yakışıklı çocuk girdi, etrafta artist artist göz gezdirirken bir tanesiyle göz göze geldim. Bana gülümseyip göz kırpınca gözlerimi kaçırdım. Yan masamıza oturup konuşmaya başladılar, dediklerini net bir şekilde duyabiliyorduk.
- Kanka emin misin Manavgat'ın bize iyi geleceğinden?
- Eminim kanka, Ankara'dan iyidir. Az bi deniz görelim, içimiz açılsın.
- Bence de. Ahsen'in yalakalıkları olmadan güzel bir hayat.Arkasına yaslanıp içten bir "Oh!" çekti. Kezban beni dürtüp "Manavgat'a gelmişler, çok tatlı değiller mi?!" dedi. O sırada Mert'in abilik yapacağı tuttu;
- Kezban, dön önüne yemeğini ye!
Kezban: Ay sanane be!
Mert: Kezban kaşınma!Ali çocukların dikkatimi çekip çekmediğini anlamak için gözlerini üzerime dikmiş, kırpmadan bakıyordu. Kapıda göz göze geldiğim çocuğa bir kaç dakika bakıp tekrar önüme döndüm. Mert ayağa kalkıp "Hadi kalkalım artık." dedi. Hepimiz kalkıp tekrar arabalara doluştuk. İstikamet Tınaztepe Mağarası'ydı. Mağaraya gelince arabalardan inip içine girdik. Tunahan Nikon kamerasını getirmiş, sürekli bizi çekiyordu. İskeleden yavaş yavaş yürüyerek tadını çıkarıyorduk. Merdivenlere geldik, çok dikti. Ben çıkarken ayağım kaydı, Tunahan bacağımdan tuttu. Arkamı dönüp "En seksili beybitom teşekkür ederim." diyecektim ama yuttum. "Sağol" deyip gülümsemekle kaldım.
Bir ara iskelede yürürken Ali kolumdan tutup "Bir gelsene şöyle." dedi. Beni köşeye çekip konuşmaya başladı.
- O çocuklardan mı etkildendin sen?
- Hangi çocuklar?
- Şu lokantadaki deri siyah ceketli çocuklar.
- Ha yakışıklı olanlar.Bana Edward'a bakan Jacob gibi bakınca kafamı olumsuz anlamda salladım.
- Manavgat'a da gelmişler sürekli karşımıza çıkarlar artık ibneler.
- Boşversene.Yanından ayrılıp bizimkilerin arkasından koştum. Geldiğimde bir an dengemi kaybedip yere düşecektim. Mert, Zehra ve Tunahan hararetli bir şeyler konuşuyordu. Zehra durumdan pek memnun değilmiş gibi duruyordu. Yanlarına gidip sohbete katılmaya çalıştım.
Tunahan: O zaman orada ederim teklifi?
Annesini pazarda kaybetmiş çocuk gibi bakarak "Ne teklifi?" diye sordum.
Tunahan: Özlem'e yapacağım çıkma teklifi.
Zehra bana baktı. Gözlerim dolmamıştı, dışarıdan hâlâ iyi gibi görünüyordum. Ama içeride durumlar biraz karıştı.
Ben: Nerede yapacaksın?
Tunahan: Kuğulu Park'a gitmeyi planlıyorduk. Oraya gidersek orada yapacağım.Yapmacık bir gülümseme takınıp "Şimdiden tebrik ederim." dedim.
Başını sallayarak "Sağol." dedi.
Tüm şevkim kaçmıştı, ne zaman çıkacaklarını bilmek kafamın içinde minik insanların "Niyooolduuuu? Rengin solduuu!" diye bağırmasına neden oluyordu. Kendimi toparlayıp sahte bir gülümsemeyle mağaranın tadını çıkarmaya çalıştım. Gezi bitince mağaradan çıkıp arabalara doluştuk. Akşam yemeği için otele gittik. Yemek bitince odalarımıza girdik, ben Zehra'yla ayrı bir odada kaldım. Uyku biraz zor tutsa da, tuttu çok şükür.
![](https://img.wattpad.com/cover/64637860-288-k381231.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Platonik Aşk
ChickLitkahramanları kafanizda hayal edin de hayal kitlenizi dusurmeyim opuldunuz :*