"Ne dedi o?"
"Sehun mu dedi?"
"Kulaklarımda bir sorun mu var?"
Bay Choi yavaş adımlarla kenarda bir yerde toplanmış şaşkın gruba doğru ilerliyordu. Arkadaşları Sehun'u ortalarına almış sorguya çekmişlerdi.
"Naber çocuklar? Naber Sehun?"
"İyi hyung senden naber?"
"Hyung derken?"
Herkes şaşkınca sarılan ikiliye bakıyorlardı.
"Sehun yoksa söylemedin mi?"
Sehun kafasını başka bir tarafa çevirirken Bay Choi tekrar konuşmaya başladı.
"Çocuklar bu Sehun'un bizi tanıştıracağı yok. Merhaba ben Sehun'un hyunguyum."
"Ne? Ne hyungu?"
"Öz hyung mu?"
"Evet öz hyungum."
"Ama Sehun senin hyungunun ismi Shin değil miydi?"
"Merhaba ben Shin."
"Nasıl yani? Yaa kafayı yiyeceğim doğru düzgün anlatır mısınız şunu artık."
"Bakın bu adam benim öz hyungum Choi Seung Hyun. Ama futbolu bıraktıktab sonra ismini değiştirdi ve Shin oldu. Siz de onu Shin olarak tanıyorsunuz. Anladınız mı?"
"Haa anladıım. O forma meselesi de şimdi anlaşıldı."
Luhan utançla başını eğdi. Jin ise sinirden kudurma noktasına geldi.
"Luhan ben gidiyorum. Size iyi eğlenceler."
"Görüşürüz Jin."
Sehun giden Jin'in arkasından sırıtıyordu. Diğerleri de şaşkınlıklarını üzerlerinden atmış eski hallerine dönmüşlerdi.
"Tanrım inanamıyorum. Choi Seung Hyun burada."
"Jongdae ben sabahtan beri kime söylüyorum. Bak bugün zaten tehlike altındayız. Tanrı manrı çarpılmaya yer arıyorsun resmen."
"Şunu bir camiye imam mı yapsak? Oğlum Cübbeli Ahmet Hoca'mısın sen? İçine Mustafa Karataş'mı kaçtı senin içine? Fatih Çıtlak'la askerde aynı koğuşta mıydın? Bu ne yaa?"
Herkes kahkahalarla gülmeye başladı.
"O zaman siz Sehun'un hyunguysanız bizim de hyungumuz sayılırsınız."
"Evet sizin de hyungunuzum."
"Hadi burada beklemeyelim. İçeri girelim. Kantinde bir şeyler içeriz."
Shin kolunu kaldırıp saatine baktı.
"Üzgünüm çocuklar size katılmak isterdim ama zamanım yok. Başka bir zaman tekrar buluşuruz. Sizinle tanışmak gerçekten güzeldi. Hadi görüşürüz. Sehun sen de arada bana uğramayı unutma."
"Tamam hyung. Güle güle."
"Görüşürüz Shin hyung."
Arabasına binip ilerleyen Shin'in arkasından el salladılar ve o gider gitmez Sehun'a döndüler.
"Neden söylemedin Sehun? Bize neden anlatmadın?"
"Bana inanmanız için sözlerim yetersiz mi? Kanıt mı olması gerekiyor? Vallaha kusura bakmayın da hyungum gelmese söylemeyi düşünmüyordum. Eh söylesem de inanmazdınız, ben kimim ki zaten?"
Sehun arkasını dönüp hızla okula girdi. Arkasında pişmanlıktan ölen on bir genç bırakıp...
"Waaoow Sehun Bay Choi abinmiş ha?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APRIL
FanfictionTutunduğum dallar birer birer kırılırken, çaresizce düştüm cehennemine. Keşke biraz daha yaksaydın...