2. BÖLÜM
Da Ran karşısındaki adamın kendiyle eğlendiğini düşünmeye başlamıştı artık. Hatta bu konuda kesin kararlıyken hâlâ değişmeyen yüz ifadesine bakınca gayet ciddi olduğunu anlamıştı.
Nerenin kraliçesi olmasından bahsediyordu bu adam. Sonuçta Da Ran olsa olsa çöplük kraliçesi olabilirdi. Sonra aklına gelen şeyle öne atıldı.
"Bir dakika. Bu ülkenin zaten bir kraliçesi var. Başkasını kraliçe yapmakta ne oluyor?"
Adam yüzüne yayılan alaycı gülümsemeyle,"Hiç birşeyden haberin yok sanırım. Kral tahtı oğluna devretti. Dolayısıyla kraliçe koltuğu boş kaldı. Bunun için Ana Kraliçe uygun adayı benden istedi"
Bunlar aydınlatıcı açıklamalardı ama Da Ran'ın aklına yatmayan başka şeyler de vardı.
"Peki ya veliaht prenses? Veliaht prensin evlendiğini duymuştum."
Başbakanın yüz şekli anında değişmişti. Bu konuya zaten öfkeliydi. Kralın gözüne girip kraliçe olmayı becerememişti bir türlü.
"Evet. Şimdiki kralımız evli. Fakat baş hanım yarı asil olduğu için kraliçe olmaya uygun bulunmadı."
Da Ran baş hanımın kraliçe olamama sebebini öğrenince gülme isteğini bastıramadı. Ancak karşısındaki adamın ciddi duruşunu görünce ciddileşti.
"Peki baş hanım yarı asilken kraliçe olmaya uygun bulunmazken benim gibi bir köylü nasıl olup da kraliçe olacak."
"Orasını halledeceğim. Kabul ediyor musun onu söyle?"
Da Ran birden düşünceye daldı. Bu onun için bulunmaz bir fırsat olabilirdi. Hayatı boyunca giymediği kıyafetleri giyecek, yemediği yemekleri yiyecek, hiç uyumadığı kadar rahat yataklarda yatacaktı.
Bu düşünceler gözlerinin umutla parlamasına sebep oldu.Karşısında hâlâ kim olduğunu bilmediği adama dikti bakışlarını.
"Peki kabul ediyorum. Kara inciyi bulunca ne yapacağız peki? Yada önce şunu sormam gerek. Beni nasıl kraliçe yapmayı planlıyorsunuz?"
Başbakan hakim olmaya çalıştığı siniriyle soludu. Ne çok soru sormuştu bu kız.
"Bir köylüyü kraliçe yapamayacağıma göre senin benim kızım olduğunu söyleyeceğiz. Kara inciyi bulduğun zaman istersen sarayda kalırsın yada seni Çine gönderir istediğin tüm imkanları sağlarım."
"Peki.. sizin bir kızınız olmadığını herkes bilmiyormu? Yani bu kız nerden geldi demeyeceklermi?"
"Benim zaten bir kızım vardı. Onu yeni kaybettik. Ciddi bir hastalığı vardı. İyileşseydi onu saraya sokacaktım. Öldüğünden kimsenin haberi yok."
Da Ran duyduklarıyla ürperdiğini hissetti. Karşısındaki nasıl bir adamdı ki kızının üzerinden planlar kuruyordu. Böyle biriyle anlaşma yapılmayacağınıbiliyordu tabi. Ama anlaşılan çok geç kalmıştı.
Dışarıya seslendiğinde içeriye genç bir adam girdi. Üzerindeki üniformasına bakılırsa askerdi o da.
"Ona bir çadır açın. Yarın başkente bizimle gelecek."
Genç adam hiç ses vermeden kıza eliyle yolu gösterdi.
Da Ran onu takip ederek büyük çadırdan çıktı. Bu iki adam onu nedenini bilmediği bir şekilde korkutuyordu. Haksız olmadığını görmesi uzun sürmeyecekti.
Girdikleri çadır küçük sayılmazdı. Kendisine yol gösteren adam gidince yerdeki yatağa attı kendini. Aç karnına uyunmuyordu ama yapacak birşeyi yoktu şu an. Yarın yiyecek birşeyler verirlerdi herhalde ona. Kraliçe olacağı günlerin hayaliyle uykuya daldı.