15. BÖLÜM
Yarı baygın vaziyette sokaklarda gezen insanlar...
Hastalığın verdiği şiddetli ağrıya dayanamayan, kanadı kırık insanların acı çığlıkları, kulakları doldurusada, acziyetle seyrediyordu geri kalanlar.
Kimisi vücuduna yayılan ağır ateşten ötürü, içine şeytanın girmesiyle itham edilirken, kimisi hastalığı yazdığı için toplumdan tecrid edilip ölüme terkediliyordu.
Ailelerden ikişer üçer ölen hastalar geride kalanlara yalnızca hüzün dolu günler bırakıyordu.
En acı olanda Tao Shin halkının acılar içinde kıvranarak telef olmasına seyirci kalmakla yetinebiliyordu. Tuttuğu hekimler salgın bölgesine giderken ya kaçıyor, yada kendiside hastalığa yakalanıp yardıma muhtaç kalıyordu.
Uğursuz salgın ilk sarayda baş göstermiş ardından neredeyse tüm halka yayılmıştı. İnsanlar bu salgına yakalanmamak için dağ tepelerindeki tapınaklara sığınıyorlardı.
"Büyük Hastalık..."
En son 15 yıl önce başgöstermiş, binlerce insanın telef olmasına sebep olmuştu. Halk yeni yeni toparlanmışken tekrar hayat bulması bazı kesime göre tamamen uğursuzluktu.
Sarayda ortaya çıktığı içinde, uğursuzluğun saraya yeni giren birinden kaynaklandığı dedikoduları yayıldı.
Veliaht prens...
Herkes ona düşman olmuştu ve tabi uğursuzluğu yayan prensin annesine de...
Tao Shin onları korumak için gizlice saray dışına çıkarmış, bir kulübeye yerleştirmişti. Böylece prensi virane bir kulübede aramak kimsenin aklına gelmeyecekti. Güvenliği üst düzeye çıkarmasına rağmen odasında tedirgin bir şekilde dolanıyordu. Öte yandan sevdiği kadını da çok söylemişti. Kolay değil bir haftadır yüzünü görmüyor, huzur veren sesini işitmiyordu.
En sonunda dayanamayıp Yavere seslendi.
"Hazırlan saray dışına çıkıyoruz."
Adamcağızı tam itiraz için ağzını açacaktı ki, bunun bir fayda vermeyeceğini anlayıp geri çekildi.
......
Herşey hazır olunca çıktılar yola. Genç kralın içindeki sıkıntı azami boyuta ulaşmıştı. Nedenini bilmesede içini boğan birşey onu tedirgin ediyordu.
Kulübenin yanına geldiklerinde endişesinin nedeni ortaya çıkmıştı. Muhafızlar kulübenin çevresinde bir sağa bir sola koşuşturuyorlardı. Genç adam Da Ran'a birşey olma ihtimaliyle yakaladığı bir muhafızın boğazını sıkmaya başladı.
Bir yandan da konuşsun diye telkin veriyordu.
"Ne oluyor söyle çabuk?"
Adam kesik kesik aldığı nefeslerin arasında birşeyler anlatmaya çalışsada muvaffak olamadı. Tao Shin o an farketti adamın boğazına yüklendiğini. Elini çeker çekmez yere çöktü muhafız.
"Majesteleri... Başhanım... yok E-fendim... gitmiş."
Genç adamın gözleri büyüdü. Kalbi göğüs kafesine sığmayacak kadar kuvvetli atıyordu. Onu korumak için getirmişti buraya. Ne demek gitmişti.Önündeki adamı savurup hızla kulübeye daldı. İçeride durum daha vahimdi. See Mi kucağında ağlamaktan sesi kısılmış olan bebeği sakinleştirmeye çalışıyordu. İçeriye giren kralı görünce zaten akmakta olan gözyaşları iyice çoğaldı.Tao Shin ayağa kalkmaması için işaret etti. Genç kızın takati yoktu zaten. Minnetle baktı krala.