19.BÖLÜM
Ho Yang gözlerini araladı rahatsız edici bir sırt ağrısıyla. Hafif doğrultup yattığı yere bakınca bunun gayet normal olduğuna kanaat getirdi. Choe Hee'nin yattığı yatağın yanına kıvrılmış, ellerini de kendi ellerine hapsedip öylece uyumuştu. Normalde hiç susmayan bu geveze kızın öylece yattığını görmek kalbine cam kırıklarının batmasına sebep olmuştu. Kalbinin ona meyletmeye başladığını inkar edemezdi ancak See Mi'ye hissetmeye başladığı duyguların acıyla sonuçlanması, ondan sonra kalbine dokunabilen bu kızda da aynı acıyı yaşayacak gibi hissetmesine sebep oluyordu. Haksız olmadığını da anlamıştı dün akşam. Şu lanet hastalık tüm ülkeyi terketmeden kimsenin kalbine huzur gelmeyecekti. Hâlâ avucunda sıkı sıkıya tuttuğu eli yavaşça kızın yanına bırakıp ayağa kalktı zorlukla. Biraz hava almak iyi gelecekti, zaten saraya gitmesi gerekiyordu bugün. Dışarıya çıkıp vücudunu hafifçe esnetmeye başladığı sırada saraya gitmesine gerek kalmadığını anladı.Kral ve yaveri yanlarında birkaç muhafızla onlara doğru geliyorlardı. Nihayet çadırın yanına yaklaştıkları zaman Tao Shin atından inip soluğu genç adamın yanında aldı. Belinde duran kılıcı hızla çekerek onun boynuna dayadı. Öfkesi vücudunun yaydığı negatif enerjiden bile hissediliyordu.
Ho Yang ise her zamanki soğuk kanlılığını koruyarak bakıyordu genç krala. Onun şu an aklındaki tek soru kralın olanları nasıl öğrendiğiydi.Tao Shin onun umursamayan tavrına daha çok öfkelenip kılıcı güçlü bir hamleyle bastırdı boynuna. Bu temas orada hafif bir çizik oluştururken, inceden kan sızmasına sebep oldu.Ardından, "Başhanım nerde?"diye öfkeyle kükredi. Ona emaneti nasıl koruduğunu sorup hesaba çekmek istese de boğazındaki yumru buna izin vermiyordu. Söyleyebildiği tek şeyi söylemişti zaten. Utanmasa koskoca kral herkesin önünde gözyaşı dökecekti.
Ho Yang ise emaneti koruyamamanın verdiği mahcubiyetle başını yerden kaldıramıyordu.
'Asıl uğursuz ben olmalıyım'diye düşünüyordu.
Neye elini atsa yada kalbini koysa onun başına bir felaket geliyordu.Onlar bu vaziyette iken ormanın sağ tarafından gelen ses şaşırmalarına bir o kadar da sevinmelerine sebep oldu.
.....
DaRan gözlerini açtığında ilk karşılaştığı kişi hayatını kurtardığı yaşlı kadın oldu. Bir gün bu adama ve yaşlı annesine muhtaç olacağını nasıl bilebilirdi ki...
Yatakta olduğuna bakılırsa ormanda bayılmış olmalıydı. Onu buraya getirdiyse başkanın oğlunu ne yapmış olabilirdi ki? Aklına dün yaşadıkları gelince vücudunun titremesine engel olamadı. Kim olsa aklını yitirmiş bir düşmandan ölesiye korkardı.
Hâlâ kendine bakan kadına zorlukla gülümseyerek doğruldu yatağında."Biraz su alabilir miyim?"dedi çekingen bir sesle. Kadın onun sözünü emir telakki edip hemen su almaya koştu.
İki dakika sonra içeriye elinde su kabı ile yaşlı kadının oğlu girdi. DaRan'ın uyandığını kendi gözleriyle görünce gözlerinden okunan mutluluğu iki kat artmıştı.
Elindeki kabı genç kadına uzatıp, "Uyanmanıza çok sevindik majesteleri." dedi mahcup bir sesle.Genç kadın tebessümle karşılık verdi."O adamı ne yaptınız?"diye aklını meşgul eden soruyu sordu.
"O şu an bağlı bir şekilde odunlukta bekliyor. Sizi saraya götürdüğüm zaman onu da muhafızlara teslim edeceğim."
DaRan adamın onu saraya götürmek istediğini duyunca huzursuzca kıpırdandı olduğu yerde. Saraya gitmesi demek, Tao Shin'in herşeyi öğrenip bir daha onu hiçbir yere göndermemesi demekti.
Sesinin otoriter çıkması için dua ederek,"Hayır ben kamp yerine gideceğim. Orada onunla ilgileneceklerdir." deyip son noktayı koymayı diledi.