Kara İnci

410 34 1
                                    

18. BÖLÜM

"Olmaz dedim sana. Neden peşimden geliyorsun ki?"

Ho Yang peşinde dolanan kızı nasıl atlatacağını bilmeden, ondan kurtulma çabasıyla hızlı hızlı Başhanımın çadırına doğru yürüyordu. Başına nasıl bir bela aldığının farkındaydı elbette ama ah şu çatlak kız birde DaRan'ın arkadaşı olmasaydı, o zaman işi kolaylaşacaktı.

Choe Hee, "Ne olur sanki? Aslında çok iyi yemek yaparım. Madem evlenmek istemiyorsunuz öyleyse aşçı olarak alabilirsiniz evinize, olmaz mı?"diye devam edince hızla baş belasına döndü. Genç kız onun arkasına döneceğini tahmin etmediğinden sendeleyip, tabiri caizse göğsüne yapıştı. Gerçi çokta rahatsız olduğu söylenemezdi.Genç adam kızı göğsünden zorlukla ayırıp uzaklaştırdı kendinden.

"Bana bak baş belası. Seninle evlenmek düşüneceğim son şey bile olamaz. Ayrıca bir aşçıya ihtiyacım yok."

Genç kız gözlerini kırpıştırıp,"Neden iyi yemek mi yapıyorsun yoksa?"deyip karşısındaki adamın sinir yapısıyla oynadı.

Kızın böylesine saf ve sinir bozucu olması Ho Yang'ı delirtsede derin nefes alıp kendini sakinleştirmeyi denedi.

Ardından kıza hiç bakmadan çadırın yolunu tuttu. Eğer bir daha onunla konuşmaya kalksa çıldırmanın eşiğine geleceğini biliyordu çünkü.

.....

DaRan duyduğu sesi doğru algılayıp algılamadığını anlamaya çalışıyordu. Başbakanın oğluydu bu... buraya gelmeye nasıl cesaret edebilirdi ki? O bunları düşünürken adam kızı ensesinden tutup ayağa kaldırdı. DaRan'ın ağzından istemsiz bir çığlık kopunca eliyle ağzını, neredeyse kıracak kadar sıktı.

Genç kadın korkudan nefes almayı unutmuştu adeta. Adam kulağına yaklaşıp, "Sakın bir daha çığlık atmayı deneme. Şimdi burdan gidiyoruz. Babam bu hastalıktan öldüyse kimse iyileşmeyecek beni anladın mı?"diye tehdit etti korkudan titreyen kızı. DaRan'ın yapabildiği tek şey başını saklamak olmuştu.

Adam nefret kokan bir gülüşle kızı çadırın dışına sürüklemeye başladı. Genç kadın ise titreyen dizine rağmen ona ayak uydurmaya çalışıyordu.

Gecenin karanlığında ormana doğru ilerlemeye başladılar. Adam kendini sürükledikçe ayaklarına çalılar batıyor, canını hiç olmadığı kadar çok yakıyordu.Artık kurtuluş ümidi kalmamıştı zaten, kurtulmak için hiçbir hamle yapmıyordu.

.....

Ho Yang kızdan kurtulmak için hızlı hızlı çadırına doğru gitmeye başlamıştı. Son bir defa Başhanımın çadırını kontrol etmek için o tarafa yöneldi. Nedense içinde bir sıkıntı oluşmuştu, son defa kontrol etmeden içi rahat etmeyecekti. Çadıra girdiğinde gördükleri artık çok geç kaldığına işaret ediyordu. Hızla çıkışa yöneldiği sırada gözlerine yaşlar birikmiş Choe Hee ile karşılaştı. Bir an kızın pırlanta gibi parlayan gözlerinde takılı kaldı bakışları. Hissettiği şeyden rahatsız olup gözlerini kaçırdı telaşla.

"Sen burada kal. Hastalarla ilgilenen birisi lazım. Kimse birşey bilmesin sakın."

Birkaç direktif verdikten sonra çadırın çıkışına yönelmişti ki kolunda hissettiği soğuk parmaklarla olduğu yerde kalakaldı. Çekingen bir şekilde baktı gözleri yaşlı kıza.Choe Hee sesi titreyerek, "Bende gelemez miyim?"diye sordu.

Adamın yüz ifadesi anında sertleşmişti. Kızın kolunda duran elini tutup çekti usulca.

"Senin burda durman gerek. Merak etme...onu bulup getireceğiz."

Onun elinin üstüne kendini elini koyup sıktı güven vermek ister gibi. Sonra arkasına dönüp çıktı çadırdan. Genç kız arkasından öylece bakakalmıştı.

.........

DaRan korkuyla bir yanında içen adama birde yerde yatan ölüye bakıyordu. Ne zamandır evinde bekletiyordu acaba babasının ölüsünü. Adam arada içkisini yudumluyor arada eline yanında bulunan kılıcı alıp kıza doğrultuyordu.

"Senin yüzünden..." dedi dolanan diliyle.

"Babam senin yüzünden öldü."

DaRan daha çok sindi olduğu yerde. Adam nasıl bir çöküntünün içindeyse davranışları tehlikeyi çağrıştırıyordu.Adam zorlukla oturduğu yerden kalkıp kılıca yaslanarak kızın yanına geldi. Kolundan hiç kibar sayılmayacak bir şekilde tutup ayağa kaldırdı. Genç kadın çığlık atma isteğini zorlukla bastırıp onu takip etmeye başladı.

Gün yavaş yavaş aydınlanmaya başlamıştı. Geceden kalmış çiğ taneleri üzerlerinden geçtikçe eteklerini ıslatıyordu. DaRan artık üşümeye başlamıştı. Adam fütursuzca onu çekiştirirken şuurunu yitirmeye başladığını hissediyordu.En son genişçe bir arazide durduklarında zorla diz üstü çöktürdü onu. Adam yalpalayarak etrafında dönmeye başlamıştı. Genç kadın öfkeyle başını kaldırıp, "Yeteer...yeter artık! Ne yapacaksan yap. Öldür hadi..."diye haykırmaya başladı.

Adam yüzünden hiç silmediği pis sırıtışla kızın önüne diz çöktü. Eliyle kavradığı çenesini öfkeyle sıkıp, "Merak etme, sana öyle bir ölüm yaşatacağım ki, ölmek için yalvaracaksın bana." diye tısladı.DaRan gözlerini korkuyla kapatıp vücudunun herhangi bir yerinde dayanılmaz bir acı hissetmeyi bekledi. Ama herhangi bir acı hissetmediği gibi yanıbaşında büyük bir gürültü kopmuştu. Gözlerini gayri ihtiyari açtığında karşısında az önce kendine öfke kusan adamı boylu boyunca yatarken gördü. Hemen baş ucunda ise elinde bir odunla kendine endişe dolu gözlerle bakan adama kaydı bakışları. Onun nasıl olupta kendini bulduğuna dair bir fikri yoktu. Ama şu an bunu düşünecek durumda da değildi. Yerden destek alarak ayağa kalkmayı denedi. Ama kendinde o gücü bulamayınca tekrar oturdu toprağa. Yanına yaklaşan adama minnet dolu bakışlarını dikti. Bir gün ona ihtiyacının olacağını hayal bile edemezdi.

........

"Şu bölgeyi aradınız mı?"diyerek ormanın doğu kısmına işaret etti Ho Yang.

Soruyu yönelttiği muhafız başını sallayınca sıkıntıyla derin bir nefes alıp verdi. Bir günü geçmişti Başhanım hâlâ ortalarda yoktu. Başına birşey gelmiş olma ihtimalini düşünmüyordu bile. Ne yapmalıydı onu da bilmiyordu. Birden aklına Choe Hee'ye verdiği söz geldi. Ona arkadaşını bulup getireceğini söylemişti ama işe bak ki başhanımdan tek bir iz bile yoktu.Adamlarına toplanmalarını işaret edip "Gidiyoruz, saraya gidip yardım isteyeceğim. Şimdi kamp yerine..."diye seslendi gür sesiyle. Kendisi de kampın olduğu yöne çevirdi adımlarını.

Kampın olduğu bölgeye geldiklerinde vakit akşama dönmek üzereydi. Eli boş gelmek canını sıkıyordu genç adamın. Kim bilir çenesi düşük kız nasılda başının etini yiyecekti şimdi. O haliyle kızı hayal edince yüzünde farketmeden tatlı bir tebessüm oluştu. DaRan ve Choe Hee'nin kaldığı çadıra gelip kapısında durdu bir müddet. Son bir cesaretle içeriye geçip ses seda çıkmayan çadırda şöyle bir göz gezdirdi. Yer yatağında iki büklüm olmuş bir halde yatan kızı görünce kalakaldı. Beyni tüm emirlere kapalı gibi öylece bakıyordu. Kızın acı dolu inlemesi kulağına dolunca aceleyle yanında bitti. Ellerini telaşla kızın yanan yüzünde gezindirirken, sayıkladığı tek cümleydi.

"Bu sefer olmaz... baş belası... yalvarırım gitme. Bu sefer olmaz..."

Bölüm Sonu

>>20. bölüm final :(' umarım bölüm hoşunuza gider

KARA İNCİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin