12. BÖLÜM
"Onu kaybettik!"
Son otuz saniyedir hemşirenin söylediği sözler beyninde yankılanıyordu genç adamın. Onu yeni bulmuşken tekrar kaybetmek, hemde bu sefer bir daha dönmeyecek olması aklının ve kalbinin gücünü zorluyordu. Vücudunda bir yangın vardı sanki. Özellikle kalbini sarmıştı bu yangın. Ona böylesine hasret kalmışken, bu acıya yenisi eklenmişti.
Zihni bu düşüncelerde boğulup giderken odada yankılanan bebek sesi onu kendine getirdi. Onların bebeğiydi bu.. Ne yazık, sevinemiyordu bile.
Hışımla hemşirenin yakasına yapıştı. Şu an yöneticilik vakarını düşünüyor gibi görünmüyordu. Daha çok çaresiz bir baba ve aşıktı.
"Sen nasıl hemşiresin. Seni nasıl saraya hemşire diye aldılar söylesene. Çabuk birşeyler yap. Yoksa ölmek için yalvarırsın. Duydun mu beni!"
Hafif toplu kadını sanki bez bebek gibi yatağın yanına fırlattı. Kadıncağız ikiletmeden Da Ran'ı tekrar muayene etmeye başladı. Ama ne yazık ki kızın nabzı atmıyordu. Son çareye başvurmaya karar verdi. Normalde saray doktoru olmadan bunu uygulaması yasaktı. Mecbur kalmıştı, mecburdu yapmaya.
Yanındaki kızdan akapunktur iğnelerini istedi. Eline aldığı iki iğneyi dikkatle kızın göz pınarlarına yakın yerlere batırdı. Bu uygulamayı yüzündeki birkaç noktaya daha yaptıktan sonra korkuyla yeniden nabzına baktı. Eceli gelmiş gibi hissediyordu. İlk başta nabız hissedemeyince aynen böyle düşünmüştü. Ancak nabızdaki zayıf bir canlanma onunda yüzünü canlandırıdı.
"Geldi... Nabız geldi Majesteleri... yaşıyor."
Tao Shin bu müjdeyle, hazinesinesine yeniden kavuşmanın mutluluğunu tüm kalbinde hissetmişti. Yatağın yanına yaklaşıp oturdu. Da Ran'ın yüzü sıkıntılı görünüyordu. Pürüzsüz alnına ter birikmişti. Hemşirenin işini bitirip çekilmesiyle yanına geldi kızın. Ellerini sanki bir hazineyi tutar gibi tutuyordu. Usulca dudağına götürüp öptü onları. Alnındaki bezi değiştirip, ilk defa, yan taraftaki yatakta yatan minik varlığa baktı. Öyle küçüktü ki onu kucağına almaya kıyamadı, inciteceğinden korkuyordu.Yumuşacık ve minik elini avucunun arasına aldı. Yüzünü anında bir tebessüm, kalbini de bir merhamet sarmıştı. Eğilip ellerine öpücük kondurdu. Şimdi kendisinden daha mutlu kim olabilirdi ki? Onları bir daha asla bırakmayacaktı. Asla.
........
Da Ran gözlerini açınca vücudundaki sızıya anlam verememişti. En son Ho Yang'ın evinden kaçmıştı. Şimdilik birşey istemiyorlardı ondan ancak ileride ne olacağını bilmiyordu. Doğacak çocuğunu tehlikeye atamazdı. En son... En son sevdiği adamı görmek için sarayın bahçesine sızmıştı gizlice. Pazar günleri toplantı konağında olduğunu bildiği için onu beklemişti. Ancak karnına giren sancıyla... Karnına sancı girmişti ama sonrası yoktu. Elini istemsizce karnına götürdü. Bebeğini hissedemeyince acıyla inledi.
"Bebeğim..."
"İnanmıyorum kraliçe... Ah... Hanımım. Uyandınız şükürler olsun."
Da Ran sesin geldiği yöne döndüğü zaman See Mi'yi görünce şaşırıp kaldı. Saraydaydı... Peki bebeği..."See Mi... bebeğim. O yaşıyor mu?"
"Evet majesteleri... O iyi. Doğrulabilecek misiniz, size getireyim onu?"
Da Ran kalkmaya yeltenince ona yardımcı olup doğrulttu. Ardından huzurla uyuyan çocuğu yatağından alıp ona uzattı.
Da Ran sevinçle çocuğuna baktı. Titreyen ellerini uzatıp onu kucakladı. Hayatı boyunca böyle birşey hissetmemişti. İçi içine sığmıyor, mutluluğu gözlerine yansıyordu.