8.BÖLÜM
Da Ran içeriye telaşla giren See Miye baktı. Birşeyler olduğu belliydi. Ama anlayamıyordu. Bir türlü konuşmayan kızın bu hallerine daha fazla tahammül edemeyerek ayağa kalktı. O ise hâlâ kekeleyerek birşeyler anlatmaya çalışıyordu. Kızın omzuna elini koydu.
"See Mi sakin olur musun? Söyle ne oldu?"
Kızcağız öyle telaşlı görünüyordu ki zorlukla konuşabildi. Bir yandan da dışarıyı işaret ediyordu.
"Kı-Kraliçem. Saray... Saray muhafızları sizi bekliyor efendim. Sizi götüreceklerinisöylüyorlar. Majesteleri kralın emriymiş."
Da Ran irileşen gözlerle kıza bakıyordu. Kalbi çaresizlikten çırpınırken gözlerini yumdu olanları hazmetmeye çalışır gibi. Tüm gerçekler ortaya çıkmış mıydı şimdi? İyi de bu nasıl olabilirdi. Baş hanım böyle birşey yapamazdı. Çünkü kendisininde yanacağını en iyi o biliyordu. Peki nasıl öğrenmişti.Ölümden korkmuyordu, ta ki kalbini majesteleri krala açıncaya kadar. Çok değil daha dün kalbinden geçenleri söylemişti ona. Onun da kalbi kendine aitti. Bunun sevincini yaşamadan ölmek...
İlk defa ölümün soğukluğu ürkütmüştü onu.
Gözlerinden akan damlaları silip başını dikleştirdi. Bu gerçekten kaçamayacağını biliyordu zaten.Dışarıya çıkıp kalabalık bir halde duran muhafız grubuna göz gezdirdi. Direneceğini düşünüp bu kadar çok kişi göndermiş olmalılardı. Merdivenleri yavaşça inip rütbesinin yüksek olduğu belli olan muhafızın önünde durdu. Öyle asil duruyordu ki, o haline bakan kimse köylü olmadığına yemin edebilirdi.
"Gidebiliriz. Ben hazırım."
İki muhafız önüne geçmişti. İkiside yan taraflarında duruyordu. Alaycı bir şekilde tebessüm etti. Onu hâlâ kraliçe olarak görüyor olmalılardı ki kollarından sürüyerek, bir suçlu gibi götürmüyorlardı.
Yaptığından pişmanlık duymuyordu. Eğer başbakanın teklifini kabul etmese saraya giremezdi. Kraliçelik konumunda olmasaydı onun kalbini nasıl kazanacaktı ki.
Tabi kalbi hâlâ ona aitse. Bedeninin titrediğini hissetti. Onun güvenine ihanet etmişti, hâlâ kalbinde yeri olabilir miydi?
Yada onu kandırdığını düşünecekti.Muhafızlar onu büyük konuta götürürken onları bu şekilde görenler şaşkın bakışlarını gizleyemiyorlardı. İçlerinde kraliçeyi gönülden sevenlerde vardı ve bu hali oldukça sarsmıştı onları.
Da Ran konuta yaklaştıklarını farkedince korkuyla titredi. Yüzleşmeye hazır olduğunu zannetmiyordu.
Yere eğdiği başını kaldırınca konutun yanındaki bahçede Tao Shin'i gördü. Arkası dönüktü ve ellerini arkasında birleştirmişti. Fırtına öncesi bir sessizlik hakimdi sanki.
Muhafızların zorlamasıyla onun bulunduğu tarafa sürüklendi.
Başını kaldırmaya korkuyordu.
Tao Shin arkasını dönmeden anlamıştı onun geldiğini. Kokusu öyle canlı öyle tanıdıktı ki. Bu ufak ve hayat dolu kıza inanmıştı. En acısıda kalbini açmıştı. Kendini zorlayarak arkasına döndü. Mahcubiyetten yere eğdiği başı sinirlerini bozuyordu.Soğuk bir ifadeyle seslendi.
"Gerçek adın ne? "
Da Ran titreyen gözlerle baktı ona. İçi öyle acıyordu ki... İlk defa asil olma arzusu beslemişti...
"Ma-Majesteleri.. Ben..."
"Neden girdin saraya? Bunca yalan nedendi? Bana olan sevgin?...Baştan sona herşeyin yalan.!"