16. BÖLÜM
Genç kadın telaşlı ve yalvaran bir sesle "Majesteleri, sonra konuşalım. Oğluma ilaç yapmam lazım onu kaybedemem."dedi. Onun yüz ifadesinin bir anda değiştiğini farketti.
"Kralım...ona birşey mi oldu?"
Tao Shin telaşla "Hayır o henüz iyi. Ancak..." deyip durakladı. Derin bir nefes alıp devam etti.
"O iyi ancak... See Mi.. onu kaybettik.."
Da Ran vücudunun buz gibi olduğunu hissetti bir anda. Boğazına düğümlenen hıçkırıkları bertaraf edemeyeceğini anlayınca yavaşça kulübeye doğru yürümeye başladı. Gözleri yanıyordu ancak kalbindeki yangının yanında saman alevi gibi kalırdı. Kapıdan girince gözüne ilk çarpan yarı baygın gözlerle yatan oğluydu. Daha fazla tutamadı gözyaşlarını. Yanaklarından ateşten bir top olup düştüler boşluğa. Biricik dayanağı, sırdaşı, kardeşini kaybetmişti. Oğlunu emanet edebileceği tek insan, onun yavaş davranması yüzünden hayata gözlerini yummuştu. Belki daha hızlı olsaydı... belki bir ihtimal kurtarabilirdi onu. Oğlunu hiç uyandırmadan, gözyaşları eşliğinde ilacı hazırlamaya başladı. Arada hıçkırıklar onu engellesede zorlukla bitirdi ilaç yapımını. Oğlunu kucağına aldığında, buradaki son gün aklına gelmişti. Giderken oğlunu ona emanet etmiş ama aklı hiç geride kalmamıştı. Çünkü See Mi'nin biricik oğluna kendi çocuğu gibi bakacağına emindi. Bu düşünceler eşliğinde hıçkırarak oğluna ilacı içirmeye başladı.
Tao Shin kulübeye giren kızın ardından öylece bakakalmıştı. Ne kadar yaralandığını anlayabiliyordu. Onu koskoca sarayda anlayan tek kişiyi de kaybetmişti. Onun böyle tepkisiz kalması endişelenmesine sebep oluyordu."Majesteleri gitmeliyiz Efendim."diyen adamı dinlemedi bile. Kulübeye girdiğinde Da Ran'ı oğluna sarılmış hıçkırıklarla ağlarken buldu. Onun acısını ta içinde hissediyordu. Hiç tutan dalı olmayan bu kadın için hayatından vazgeçmesi gerekse bile düşünmeden yapardı bunu.
Kendini daha fazla helak etmesini izleyemedi. Kucağında uyuya kalmış olan çocuğu alıp yatağına koydu. Ardından sıkıca sardı sevdiğini.
Da Ran çekinip geri çekilecek gibi olunca izin vermedi ona. Hâlâ ağlamaktan omuzları sarsılan kızın saçlarını okşayarak sakinleşmesini bekledi ancak o daha fazla ağlamaya başlamıştı.
"Hişştt... sakin ol. Ben hep yanında olacağım. "
Tao Shin bir yandan kızın saçlarını okşarken bir yandan da ona telkin vermeye çalıştı. Da Ran kısık kısık nefesler arasında "O benim tek... arkadaşımdı kralım. Tek... arkadaşımı kaybettim..."deyip tekrar dökmeye başladı inci gibi yaşlarını."Biliyorum İnci gözlüm... ama sana ihtiyacı olan bir oğlun ve halkın var."
Da Ran şaşkınlıkla ona bakarken doğru duyup duymadığını anlamaya çabalıyordu.
"İnci Gözlüm " diye geçirdi içinden.Ama neden sonra 'sana ihtiyacı olan halkın var'derken ima ettiği şey aklında yankı buldu.
Hâlâ kararında diretiyor olamazdı değil mi?
"Kralım.. siz hâlâ bu yanlış kararda diretiyor musunuz?"
Tao Shin hafif kızgınlıkla kaşlarını çatıp,"Önce yalnızken bana ismimle hitap etmen gerektiğini hatırlatayım. İkincisi sen bu görev için yıllar yıllar önce seçildin. Halk bunu duyduğu zaman yanında olacaktır merak etme."diye sıraladı cümleleri.
Da Ran üzüntüyle gözlerini devirdi. Boşa koysa dolmuyor doluya koysa almıyordu. Zihnini yormaktansa bu sıcaklığın tadını çıkarmalıydı. Çekingen bir tavırla ellerini onun beline dolayıp, başını göğsüne yasladı.