ÇASÇ 6. UZUNGÖL

32.4K 2.3K 309
                                    

Bölüm ithafı; sizofrenikzeynep 💕

📆 📆 📆

Hiç kimse, sabahın bu erken saatinde, severek isteyerek kalkacağım bir gün olacağını bana söylememişti. Herkes, sabah erkenden kalkmanın zorluğundan bahsederdi. Kaldı ki öyleydi de. Biz öğrenci milleti için, erken kalkmanın anlamı okuldu. Okulun olmadığı haftasonları iple çekilirdi. Uykunun bir iki saat daha fazla olduğu bu günler, bir kurtarıcıydı. Hele de yarıyıl ve yaz tatilleri...

Ah, her neyse.. Erken kalkmak diyorduk. Bu sabah gecikmeli de olsa planladığımız Uzungöl gezisini gerçekleştirmek için erken kalkmıştık. Fatihlerle bir yere gidecek olmanın heyecanıyla iki gecedir gözüme uyku girmiyordu. Nasıl uyuyabilirdim ki? Acaba ne olucak, ne yaşanacak, belki bir ihtimal yan yana gelinecek...

Cuma günü onlarda yaşadığım bardak kırma olayının utancını ve bir yandan da Fatih'le aynı ortamda bulunmuş olmanın heyecanını tam olarak yaşayamadan, babalar tarafından planlanan Uzungöl gezisinin heyecanına düşmüştüm. O bakışmanın hayalini sonra da kurabilirdim ya da hala neden üstüme doğru geldiğini anlayamadığım Fatih'in o anki halini kırk türlü sebeple her an düşünebilirdim ama gidilecek Uzungöl gezisini kendi kafamda planlamam için babalar sadece bir gece ayarlamışlardı bana. Sadece bir gececik...

Ama sanırım bundan duyduğum şikayet fazla olmuştu. Çünkü dün sabah uyandığımda şiddetli bir fırtına vardı. Ben otelin camından dışarı hüzünle bakarken, annemler eski günlerini anımsamışlardı. "Ah, bu Trabzon hiç değişmemiş. Yine her an değişen havalar..."

Öğleden sonra çıkan güneşe birazcık da sinir olup, söylenmiştim. Onluk bir durum olmadığını biliyordum, her işte bir hayır olduğunu da biliyordum ama bir de bunu gelin aşık kalbime anlatın...

Annem, yüzümün asılmasıyla birazcık insafa gelip, dışarı çıkmıştık birlikte. Aklımı dağıtmak için yapılan bu gezi, planın tam tersine işlemişti. Her an bir köşeden Fatih çıkabilir düşüncesiyle daha çok düşünmüş ve yorulmuştu aşık kalbim... Ve bu kadar yorgun düşmenin sonucunda da maalesef Fatih tarafından ödüllendirilmemişti. Ah, oysa kitaplarda tevafuk eseri karşılaşmalar ne kadar da kolaydı.

Aslında suç bizdeydi. O kitaplara inanan kalplerimizdeydi suç. Gerçek hayatta o kadar tevafuk olmazdı. Her ne kadar kaderimiz birlikte yazılmış olsa da her köşe başından çıkabilen sevdiğimiz insanlar dünyada yaşamıyordu. Burası dünyaydı, ayrıca Fatih'ten de bir tane vardı. Her köşe başından çıkabilmesi için, önce kendisini klonlaması, sonra da benim her adımımı takip etmesi gerekiyordu. Başta da dediğim gibi burası dünyaydı, öyle uçuk şeyler Mars'ta olurdu...

Ah, beynim yine rotayı şaşırmıştı. Şu pazar sabahı neden erken kalktığımı anlatacakken, arada geçen iki günü de sığdırmıştım zihnime. Allahtan bunları Ankara'ya saklamıştım. Orada düşünecektim tüm tatilimizi ama yok! Beynim illaki fazla mesai yapacak. Ücretini de benden talep edecek. Ben dedim sanki çok çalış diye...

"Yok bu kız valla aşık! Ay, çıldıracağım. Beyza, kime diyorum ben!"

Annemin yüksek bir sesle bana söylediği laflarla olduğum yerden sıçrarken, aşık dediği an aklıma gelen Fatih'le gülümsedim. Aşıktım ki ben...

"Ay, bir de hülyalı hülyalı bakıyor! Gelmiyorsun geziye falan Beyza! Ben kıza günah işleme diyorum, kızın gözleri, Fatih'in ismiyle kalbe dönüşüyor. Ey gidi yeni nesil! Bizim zamanımızda hiç böyle mi yaşanırdı sevgiler. Annemizin yanında bile, ağzımızı açamazdık."

Çıkmaz Ayın Son Çarşambası (İslami Yaşantılar serisi/3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin