ÇASÇ 32. SONRASI KARANLIK

23.2K 1.9K 387
                                    

♥♥ÇARŞAMBA GÜNÜ ÇASÇ GÜNÜ♥♥

📆📆📆

Gözlerimi açtığımda Ankara'daki odamdaydım. Günlerdir bir otel odasında kaldıktan sonra odam farklı gelmişti gözüme. Bir de açıkçası sevmemiştim bu durumu. Trabzon, normalde de benim için çok şeyi ifade ediyordu ama şimdi değeri çok daha fazlaydı. Eskiden, sevdiğim insanın yaşadığı şehirdi, şimdiyse sözlendiğim insanın... Ne kadar tuhaftı bu düşünce. Fatih için sözlüm diyebiliyordum. Hayırlısıyla birlikte geçireceğimiz ömrümüzün ilk sözü verilmişti. Sevdiğim insan için verilmişti hem de o söz. Mutlu olmayayım da ne yapayım?

Trabzon'da olmak istiyorum!

Tamam, evlendikten sonra büyük ihtimal orada kalacaktık ama ben her an orada olmayı şu an ki odama tercih ediyordum. Ah, babam zamanında oradan ev almalıydı ama dinletememiştim işte sözümü. Şimdi sürekli oraya gidip gelecek miydik?

Yollarda bitecek ömrüm!

"Kalkmayı düşünmüyor musun Beyza?"

Odamın kapısı aniden açıldığında, korkup, damağımı yukarı çekerken, bakışlarımı da anneme çevirmiştim. Klasik Türk annesi gibi kapının kenarında dikilmiş, kalkmam için beni bekliyordu. "Sana da hayırlı sabahlar" dedim imalı bir şekilde. Tabi, ben kim anneme laf yetiştirmek kim? "Sabah kaldıysa tabi."

Açıkçası saatten haberim yoktu. Duvar saatimin pili bitmişti ve henüz değişecek vaktim olmamıştı. İşin doğrusu, aklıma hep gece yatağa yattığımda geldiği için üşenip değiştirmediğimdi ama anneme ve babam bunu tabiki de o şekilde bilmiyordu. Her ne kadar kızlarını tanıyor olsalar da ben böyle bir şeyi onlara söylemezdim. Zaten, tembelliğime laf atmak için her boşluğu fırsata çeviriyorlardı.

Yataktan doğrulduğumda, üstümdeki pike de aşağıya doğru kaymıştı. Tek elimle, onu geri çektim. "Saat kaç ki?" Böyle bir soruyu sormakla büyük bir gaflette bulunduğum annemin bakışlarından belliydi. "Saat on bir oldu. Bizim için günün yarısı bitti ama senin için daha yeni başladığı belli."

Normalde on bire kadar uyumak huyum değildir ama işte yol yorgunluğumu üstümden atamamıştım. İstisnalar kaideyi bozmaz. "Dün tee Trabzon'dan geldim ben. Bir güncük uyumak hakkım olmalı."

"Uyanır uyanmaz düştü çenen yine. Kalk kalk, evlenecek kızsın. Bir dünya işin var ve hala uyumak hakkım olmalı diyorsun. Evlenince uyursun."

Annem ve laf sokmaları... Hele şimdi bir de evlilik için adımlar atılmıştı ya, artık annem her şeyi ona bağlardı. Buna emindim. Çünkü, sözlenmeden önce de evlilik yaşına geldin diyordu. Şimdi fırsatı hiç kaçırmazdı.

Üstüme çektiğim pikemi, tekrar aşağıya ittikten sonra kalktım yataktan. Annem de beni kaldırma işini başarıyla tamamladığı için gülümsedi. Gülümseyişindeki muziplik, bana söz akşamını hatırlatırken, aklıma takılan soruyu sorma fırsatına eriştiğimi de fark etmiştim. Benden habersiz, babam beni nasıl vermişti ki? Hadi, eskiden sorulmazdı kızlara ama o eskide kalmıştı. Kaldı ki, normal olanı da sorulmasıydı. Sonuçta, evlenecek olan kişi bendim.

"Babam, bana sormadan beni nasıl verdi anne?" Ben büyük bir merakla sormuştum ama annemin bir an da telaş yapması beni işkillendirmişti. Üstüne gitmezsem anlatmama ihtimali olduğu için ufak adımlarla yanına yaklaştım. "Cevap bekliyorum anne."

"Söyleyeceğim ama kızmak yok." Hem kızacağımı düşünüp hem de her ne yaptıysa onu yapması da ayrı bir ironiydi. "Kızıp kızmamak üzerine söz veremem anne ama senin böyle söylemene bakarsak kesin kızacağım."

Çıkmaz Ayın Son Çarşambası (İslami Yaşantılar serisi/3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin