♥♥ ÇARŞAMBA GÜNÜ ÇASÇ GÜNÜ ♥♥
📆📆📆
Zamanın nasıl geçip gittiğini anlamıyordum. Takvim yaprakları o kadar çabuk değişiyordu ki bir gün yirmi dört saat yerine bir kaç saatten oluşuyordu sanki. Tabi bunda günümün çoğunu Esra'ya ayırmamın büyük katkısı vardı. Allah aşkına sadece bir nişan olacaktı ama hanımefendi detaylara çok düşkünmüş. Öyle bir nişan hazırlığı yaptık ki ne siz sorun ne de ben söyleyeyim.
Sadece bir hafta boyunca nişan için uygun renk teması düşünmüştük. Ciddiyim! Burada suçlu olan ben değildim. Bir gün boyunca düşünüp taşınıp karar verdiğimiz renk, artık Esra'nın zihin süzgecinden gece boyu nasıl geçiyorsa sabaha elenmiş oluyordu. Bu şekilde tam altı renk temasını değiştirmek zorunda kaldık. Aslında, herhangi bir renk temasına neden ihtiyacımız olduğunu başta anlamayıp, bu karardan Esra'yı vazgeçirmeye çalışsam da ustalıkla bütün hamlelerimi geçiştirmişti hanımefendi. Her şeyde bir uyum olmak zorundaymış da, şimdiki nişan, kına ve düğünler hep böyle yapılıyormuş da, aslında sözde de yapılıyormuş ama ona yetiştirememiş de falan filan. Ben Esra'ya yardım ederken kendi nişanı içinde fikir sahibi olurum diye düşünerek bu işe atılmıştım ama bunda edindiğim hiçbir tecrübeyi uygulamayacağıma emindim.
Üşenirdim ki ben.
Kendi nişanım demişken, aklıma gelen Fatih ile yüzümü buruşturdum. Benden pek beklenilecek bir hareket değil tabi ki Fatih'i hatırlayınca yüz buruşturmak ama beni işte bu hale sokmuştu. Ayaküstü evlilik teklifinin üzerinden bir ay geçmişti ve bu bir ayda o geceyi hatırlayıp sinirlenmekten başka bir şey hissetmemiştim.
O gece babamın öyle söylemesiyle benim tüm umutlarım yerle bir olmuştu tabi. Bir kaç günde bunun etkisinden çıkamayıp, kısa bir depresyon yaşamıştım. Tabi, Türk kızı ne kadar depresyon yaşayabilirdi ki? Gün boyu annemin gözetimi altında ders çalışıp, arada temizlik yapmıştım. Bir tek geceleri üzülebiliyordum ama onda da annem uyuyup uyumadığımı kontrol ettiği için bir iki saat sürdürebiliyordum. Sanki, depresyona girme isteğimi anlamıştı kadın! Bunun için de elinden geleni yapıp, depresyona girmeme izin vermemişti ama sonra çok daha güzel bir şey yaptı.
Fatih konusunda bana söz verdi!
Çok ilginç bir andı o an. Ankara'ya döneli dört gün olmuştu. Her zamanki gibi yine KPSS sınavı yüzünden ders çalışıyordum. Annen, her gün hazırladığı meyve tabağıyla odama geldi. Buraya kadar her şey normaldi tabi ki de. Meyve tabağını bırakıp gitti. Ben de meyveleri bir güzel yedim. En son bittiğini farketmeyip, elimi tekrar tabağa attığımda boş olması gereken tabakta alüminyum folyo çıktı. Bunun burada ne işi var düşüncesiyle çöpe atacaktım ki özenle bir şeyi sardığını farkettim. İçini açınca çıktı her şey ortaya. Annem, söylemeye çekinmiş olacak ki kağıda yazmış, meyvelerin suyu ıslatmasın diye de alüminyum folyoya sarmıştı kağıdı.
Okuduklarım ise tüm bunlardan daha ilginçti. Teyzemle konuşmuş benim Fatih'i sevdiğimi. Bunu okuyunca her ne kadar utansam da sonradan teyzemin söylediklerini eklemişti annem kağıda. "Bu kız, yıllarca tek bir kişiyi sevmiş. Başkasına verilir mi artık" demiş pek sevgili teyzem. Sadece bunlar değil tabi, daha çok şeyler söylemiş teyzem anneme ama bana bunları anlatmadı nedense. Zaten, bende işin sonucuna baktım. Annem, düşünmüş, taşınmış ve ne yapıp edip bizim evliliğimiz için çabalayacağına dair kendi kendine söz vermiş.
Bana bundan büyük bayram mı olur?
Annemden onay almış olmam, Bu iş oldu bitti kafasına sahip olmama neden olmuştu ama sonradan babamın söyledikleriyle Fatih'e olan bu sinirim ortaya çıkmıştı. O geceki yaptığı olay sonucunda onun daha henüz evliliğe hazır olmadığını anlamış babam ve bu konuyu yine rafa kaldırdı bu yüzden. Bu yüzden de sinirliydim işte Fatih'e. Hatta, hiç karşıma çıkmasa daha iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çıkmaz Ayın Son Çarşambası (İslami Yaşantılar serisi/3)
Spiritual#1'in Spiritüel "Ya ben de sana hediye hazırlamıştım ve sana verecektim ama evde unutmuşum." Deli dolu Beyza, yerini mahcup bir çocuğa bıraktığında, Fatih, anlık olarak gülümsedi ama Beyza farkedemedi. O sırada terliğiyle, yerdeki taşla oynuyordu çü...